8. Bölüm Nerede Kalmıştık? ~

827 51 15
                                    

Not: Merhaba arkadaşlar olay örgüsünün biraz karışık olduğunu biliyorum. Daha önce yayınladığım bir hikayemin yeniden elden geçirilmiş ve EXO üyelerine göre düzenlenmiş hali bu. Daha hızlı bölüm atmaya çalışacağım ama lütfen sizde yorum atmaya üşenmeyin. Cidden harcadığım zaman çin üzülüyorum gelen tepkileri görünce. Onlarca beğeniye sadece bir kaç kişiden gelen mesajlar keyif bozucu, hem de oldukça.

Notu yazmamın asıl nedeni hikayeye girecek olan iki kişi. Kafanızın karışmamasını umuyorum. Herkesin birbiriyle bağlantısı var ancak zaman dilimleri ve anlatırken geçen zamanlar biraz karışık yinede tarih koyarak bu karmaşayı en aza indirmeye çalıştım. Fikirlerinize açığım her zaman. İyi eğlenceler...

NEREDE KALMIŞTIK???

Gözlerini açtığında duvarı yalayan dalga seslerini duydu. Ne olduğunu anlamaya çalıştı ama nerede olduğunu bile bilmiyordu.  İnleyerek kaldırdı kafasını, etrafına baktı. Kafasını kaşıyan eline ılık bir sıvı geldiğinde iğrenerek çekti elini. Az sonra şok olmuş gözlerle kanlar içindeki eline bakıyordu. Yattığı yatağa dönüp baktığında, kan yüzünden kırmızıya dönüşmüş olduğunu fark etti. Soluk soluğa kalmasına rağmen nefes alamadığını hissediyordu. Dalga sesleri kulağında yankılandıkça nefesi daha da daraldı.

Kurşun gibi fırladı yataktan, etrafında yatak ve masadan başka bir şey yoktu. Merdivenler gözüne çarptı hemen ardından.  Yukarıdan ses gelip gelmediğini dinleyerek bu kez ağır adımlarla hareket etti. Son basamağı da  çıktığında karşısında büyük bir sürpriz onu bekliyordu. Demek ki bulunduğu mekan bir deniz feneriydi. Camlara yapışıp bu muhteşem manzaraya esir oldu. Gözlerini kapatıp dalgaların sesini dinledi.  Acı bir çığlıkla kendisine geldi.     Sesin nereden geldiğini anlamak için daire biçiminde ki yapının içinde dönüyordu. Ortada duran yansıtıcıya baktı. İçinde ne olduğunu anlamaya çalışarak inceledi.  "Nalet fenerler hakkında hiçbir şey bilmediğim için şükretmeliyim belkide " diyerek yeniden kudurmuş dalgalarıyla fenere saldıran okyanusa baktı. Ufukta batmakta olan güneş çaresizliğini yüzüne vururken, yumruğunu binanın camlarına vurmaya başladı. Gökyüzünden gelen büyük bir karartı ağzının açık kalmasına neden oldu. Ne olduğunu göremediği bu şeyden geliyordu çığlık sesi.  Cama biraz daha yaklaştı ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bir süre etrafa bakınmasına rağmen bir şey göremeyince aşağıya inmenin en iyisi olduğunu düşündü. 

Yeniden yatağın başına geldiğinde yatakta ki kanın kendisinden gelmediğini anladı. Eğilip yatağın altına baktı, masanın üzerinde ki eşyalara anlam vermeye çalıştı. Etrafta ıvır zıvır diye nitelendirebileceği onca şey vardı. Masanın çekmecesini fark etti . Açtığında ise boş beyaz bir kağıdın altından kıpkırmızı bir gül çıkarttı. Gülü kokladıktan sonra masanın üstüne koyarken dikeni eline battı ve parmağı kanamaya başladı. 

 Yeniden bir çığlık sesi duydu, hemde çok yakınlardan. Koşarak kapıyı açtı, denizin ortasında olduğunu düşünüyordu oysa karşısında yemyeşil bir tarla ve ortasında savrulup duran bir adam vardı. Gökyüzünün değişen ve iğrenç görünen haline yüzünü buruşturarak baktı, adamın ikinci çığlığıyla da yanına koştu hemen. Yeniden nefes alamadığını düşündü ama kendisinden giderek uzaklaşan bu adamı bırakmayı hiç düşünmüyordu.

 Sorularına yanıt bulabileceği tek kişi bu adamdı. O gözlerinin içine bakarak bir kere daha çığlık attı. "Myung Soo! Yardım et, chebaal!" Myung Soo, adını duyunca daha da hızlı koşmaya başladı. Evet bu adam kesinlikle sorularının cevabını biliyor olmalıydı.  "Bir adım daha, bekle... Seni kurtaracağım." Son bir adımı da atıp uzattı kollarını ona ancak bir anda gölgenin sahibi o yaratık belirdi. Hayatında buna benzer bir şey  görmemişti. 

Ak Kedi Kara Kedi (Sekai ✓ )Where stories live. Discover now