42.Bölüm: "İçimizdeki Şeytan"

1K 59 14
                                    

Tutsak'a bölüm atmayı özlemişim.

Bölüm şarkısı; The last shadow puppets - My mistakes were made for you

"Olum ölmüş lan bunlar." Demirkan fısıldayıp yataktan uzaklaştığında neden uyandığımı anlamaya çalıştım. Pazar günü bile rahat verilmiyordu anasını satıyım.

"Olum insanları rahat bıraksana pazar pazar." Ulaş aşkımın sesi zihnime girdiğinde içimden teşekkür ettim.

Demirkan üstümüzdeki örtüyü tutup çekeceği zaman solumdaki bedene daha sıkı sarıldım. Hiç uyandığımı belli edesim yoktu. "Abi çıplaklar." Gökalp korkuyla fısıldadı. "Gidelim derim ben. Söz kahvaltıyı ben hazırlayacağım." Ulaş'ın kıkırtısı ve Demirkan'ın uzun soluklu gülüşü kulağıma dolduğunda tebessümümü saklamak için yan döndüm.

Gökdeniz'le dün mükemmel bir sevişme yaşamıştık. Ve her şeyde usta olduğu gibi yatakta da harikalar yaratıyordu, piç.

"Haklısın, gidelim." Tuttuğu örtüyü bırakarak kapıya yöneldi. Bende mırıldanarak yanımdaki bedenin sırtına gömdüm kafamı. Nihayet çıkmışlardı.
"Günaydın." Gökdeniz uykudan dolayı kısık ve tok çıkan sesiyle fısıldadığında şokla gözlerimi açarak yumuşak yatakta geriledim.

"Günaydın!'' Gülümseyerek mavi gözlerini kırpıştırdı. Neden bu kadar sevimliydi?

"Neden gülüyorsun?" Kaşlarımı kaldırarak sordum.
"Şu iki salak sinirlerimi bozuyorlar." Gülmemi tutarak gerilediğim yatakta rahat bir pozisyon aldım ve kaldırdığım başımı geri yastığa bıraktım.

"Gökalp'i hala adamdan saymıyorsun." dediğimde tıslayarak güldü. "Arkadaşının kaçırılmasında emeği geçen bir insanı desteklememi bekleme benden." Ellerimi yüzüme kapatarak ofladım. Her ne olursa olsun o olay benimde içinde kalacaktı sahi.

Konuyu değiştirmeye karar vermiş gibi nefes aldı.
"Yüzüne baktıkça dünü hatırlıyorum ve içine girme-"
işaret parmağımı hızla dudaklarına bastırdım.

Utanıyordum ve sanki bilerek sabahın ilk ışıklarından bu konuyu açıyordu. Batıkan, Gökdeniz'in gözünde nasıl yüce olduğunu bilmiyor olsa da Gökdeniz ona baktıkça kendinden geçiyordu. Kumral, dağılmış saçları, mavi ve tahminince mutluluktan parlayan gözleri, dağınık ve hafif ıslak kumral saçları, yüzündeki dinmeyen sırıtışı.

Üzerime doğru bir hamle yaptığında kenara kaçtım."Kahvaltı etmemiz gerek." Ellerimi omuzlarına koyduğumda mavi gözlerine baktım.
"Sen edersin. Benim başka bir şeyle beslenmem gerekiyor." cık cıklayarak bir anda göğsünden ittim ve ayaklarımı yataktan sarkıttım.

Çıplak olmamı umursamadan ayağa kalktığımda çoktan dolabın önüne gelmiş ve üzerime uygun bir kazak aramaya başlamıştım.

Götümü kestiğinden emin olduğum Gökdeniz,
sinirle konuştu. "Şu an karıştırdığın dolap Demirkan'ın ve onun kıyafetlerini giyemezsin. Soldaki dolap benim." Benim kelimesine vurgu yaptığında ensemde bir ürperme hissettim.

Bu ruh hastası kılıklı şerefsiz bende çok değişik
hislere yol açıyordu. Elime geçen kırmızı kazağı üzerime geçirerek saçlarımı dağıttım. "Oldu mu Gökdeniz hazretleri?" Kafasını olumlu anlamda sallayarak komidindeki küllüğü aldı. "Şimdi tam olarak benim gözüküyorsun." Gözlerimi devirdim. "Bir daha şu benim kelimesine vurgu yaparsan seni öpmek zorunda kalırım." Uzaktan öpücük atarak karın kaslarını ayak ucundaki yorganla kapattı, sonrasında ise gözlerini yumdu.

"Uyuyacağım, sus." Sinirle ayaklarımı sürüye sürüye dibine girdim. Resmen birlikte olduktan sonra kenara atılmış bakire kızlar gibi hissediyordum. Üzüntüyle dudaklarımı büzerek mırıldandım. "Beni artık istemiyor musun?" Kapalı gözlerinden tekini açarak gözlerini yüzümde, üstümde ve bacaklarımda gezdirdi.

Tutsak (GAY)Where stories live. Discover now