Rüyalar (Part 3)

25.2K 1K 45
                                    



Soluk benizli kız, her zamanki gibi yatağında cansız bedeniyle uzanmaya devam etti. Kadife perdeleri çoktan açmış, ay ışığını serbest bırakmıştım. Bu sefer odada yalnız olmadığım hissedebiliyordum. Cansız yatan Duru haricinde soluk alıp veren bir nefes daha vardı. Oturduğum, koyu yeşil koltuktan Duru'yu seyrediyordum ve nefes kapının yakınında; konuşmadan beklemeyi sürdürdü. "Onu sandığımdan daha fazla rahatsız ediyoruz." diye mırıldandım, sadece odadakilerin duyabileceği bir yükseklikte. Tüm bu zaman boyunca cansız bedeniyle uzanan Duru duymayacağına göre, kapının yakınındaki nefesle konuşuyor olmalıydım.

"Belki de yanlış bir karar verdik." Ayağa kalktığımda adımlarımın tok sesi, sesiz odada yüksek bir etki yarattı. Soluk benizli Duru'nun saçlarını bulan parmaklarım, yastığa yayılan saçları bir araya topladı. İri ellerim görüş alanımı süslerken "Tıpkı verdiğimiz tüm kararlar gibi." diye mırıldandım.

Rüyamdaki fısıltılı, dingin sesime inat sıçrayarak uyandığımda; sabah olmasına saatler vardı. Daldığıma pişman eden uykularım; daha boğucu, daha hüzünlü rüyalarla süslenmeye devam ediyordu. Her uyanışımda hisler daha fazla belirginleşiyor, hissettiğim hüzün artıyordu. Küçük odadaki boğucu hava ise her daim, nefes almamı güçleştiriyordu. Yan bölmede kopan gürültü, kabustan henüz uyanmış bedenimi korkuyla sıçratırken; gözlerimi devirerek, yatakta doğruldum. Dev el ve ayaklarını, yataktan sarkıtmış olan Usal, bir kez daha yakınında ne var ne yok aşağı indirmişti. Yatağın içinde doğrulmuş, saçlarını çekiştiriyordu ve henüz beni fark etmemişti. "Kabus mu gördün?" dedim, fısıltıyla. Gecenin sessizliğinde oldukça gür bir tondu. Yüzünü kaplayan ellerinin arasından, mavi gözlerinden birini çıkardı. Ben olduğumu onaylamak istercesine, bir süre inceledi ve "Evet." diye mırıldadı. Tekrar gözlerini perdeleyen ellerine döndüğündeyse, düşen eşyaları kaldırmak ve ıslanan halıyla ilgilenmek için hareketlendim.

"Oldukça fazla görüyor olmalısın." diye mırıldadım. Bir yandan da başucundaki sürahinin yerini değiştirmemiz gerektiğini zihnime not ederken, ıslanan halıyı değiştirmesi için tembihleyeceğim görevliyi düşünüyordum. Biz odada değilken geldiği düşünülürse rastlamam olasılık dışı görünüyordu. Ahşap zemine saçılan eşyaları bir araya getirdim ve yeniden düşme ihtimallerine karşın yerlerine yerleştirmedim. Yatağında aynı pozisyonda beklemeyi sürdüren Usal'ı yalnız kalması için bırakıp, dalmaktan korktuğum uykuma tekrar döndüm. Tüm yorucu kabuslara rağmen, bedenimin hala uykuya ihtiyacı vardı. Sık sık uyanmama neden olan kabusları düşünüldüğünde, uyandığımda dahi yorgun hissediyordum. Belki de daha erken uyumam, sık sık uyanmamı telafi edebilirdi. Ama şu sıralar yaptığım çalışmalar düşünüldüğünde bu pek de mümkün görünmüyordu.

Etrafım her geçen gün daha fazla kalabalıklaşmaya devam ediyordu. Son lidere kafa tutuğum için çekinenlerde dahil, artık selamlaştığım kalabalık bir acemi gurubu vardı. Bunun yanı sıra duyu eğilimleri karşılaşmalarımın bir kısmı benim lehime sonuçlanmıştı. Henüz fazla galibiyetim olmasa bile, rakibimi gözle görülür bir biçimde etkilediğimi; eğilimleriyle oynadığımı fark edebiliyordum. Bedenimin güçlenmesi ve yaptığım çalışmalar bana zihinsel bir kontrol getirmiş, artık düşüncelerim üzerinde belirli bir kontrolüm oluşmuştu. Duygularımla oynamak artık o kadar da kolay değildi. Günü ve saati bize bildirilmeyen test için daha fazla hazır hissediyordum. Eğer testi geçemezsem, bir süre daha acemi olarak kalacağım ve muhtemelen yeni gelen acemi grubuyla birleştirilecek bir programa katılacağım düşüncesi, gerilmeme neden oluyordu. Organizasyon içerisinde karşılaşmamak için köşe bucak kaçtığım yüzleri, sürekli görme düşüncesi şu an için en kötü korkularımdan biriydi. Onlarla yüzleşmem gerektiğini biliyordum. Karşılarına çıkıp, ağzıma gelen tüm kötü düşünceleri üstlerine savurmamım beni ne denli rahatlatacağını da. Ama bunu yapmamın, beni ne denli kırdıklarını dillendirmemim, onlara ne denli önem verdiğimi göstereceğini biliyordum ve bunun olmasını asla istemiyordum.

Önemsiz hissetsinler. Tıpkı benim gibi değersiz hissetsinler istiyordum. Yaşamları feda edilebilecek birer çöp gibi hissetsinler istiyordum, tıpkı benim hissettiğim gibi. Bunu şu sıralar çokça düşünüyordum. Belki de büyükbabama onları çevrede istemediğimi söylemeliydim ama her zamankinin üzerine daha fazla dominantlaşan, yönetici kimliğine bürünen büyükbabamın tepkisinden korkuyor, onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Bununla kendi başıma başa çıkmalıydım. Beni etkilemelerine izin vermemeliydim.

Rysa'nın yerine eğitimlere katılan, boz saçlı kalıplı eğitmen; bizi eşleştirmek için alana çağırdı. Her zamanki gibi planladıkları seviye gurubuna göre, değişik sıralamalardan acemiyle karşılaşmamamızı sağlayacaktı. Biraz alt seviyemiz ve biraz üst seviyemizle başlardı antrenman. Daha sonra uç noktalardan oldukça yüksek ve oldukça alçak bir okuyucuyla karşılaşırdık. Seviyemizi belirlemememizi zorlaştıran bir sistem olsa da. Gelenlikle kimi daha yüksek bir sıralamada olduğu belli olurdu. Bazen teste bile gerek duymadan üst seviyeye çıkacakları belirmeyebileceklerini düşünüyordum ve bunlardan birinin ben olamayacağım düşüncesi düşüyordu içime. Her ne kadar gelişirsem gelişeyim, yine de o yüksek sıralamanın altında kaldığımı hissediyordum.

Düşüncelerim derinleşirken, kapıda bugünün sürprizi belirdi. İçeri giren kalıplı okuyucu grubu ve kollarına işlenen, ağaç dalarlına baktığımda; bizden önce testi geçip üst seviyeye çıkan acemi gurubu olduğunu anladım. Onlar ikinci seviye okuyuculardı. İki gümüşi ceviz ağacı dalı...

RUH OKUYUCULAR 1+2Where stories live. Discover now