4. Bölüm

941 19 1
                                    


Bir yangın düşünün ki, siyah ve kırmızı renkli devasa alevleriyle, korkunç masallardan hatırladığımız ejderler gibi, bir gökyüzüne çıkmak ister, bir fırtınanın savunmasıyla aşağı süzülüp denizlerle çarpışır, ortalığı toza dumana katarak, heybetli bir şekilde bir sahilden denize atılır, denizden de karşıdaki sahile saldıracak gibi olur. İsterseniz, gecenin karanlığında ve şiddetli bir fırtınayla Boğaziçi'nde çıkan bir yangın gözünüzün önünde canlandırın! Çevresine gökteki yıldızlar sayısınca kıvılcım saçar, kayan yıldızlar gibi yanık tahta parçaları, kızgın demir kırıkları dağıtır. Yukarıdan, hatta o heybetli ateşin etrafına düşen damlalara bile bu parçası kadar soğuk bir lanet yağmuru yağar durur. Ağaçlar, dağlar, tepeler, kimi kefeniyle ayağa kalkmış şehit cenazesi, kimi üzerine beyaz örtü çekilmiş fakir tabutu, kimi taşları kırılmış da üzerine yığılmış ecdadımızın mezarları gibi bembeyaz karlar içinde bir dehşet ve bir korkunçlukla gözümüzün ününde canlanır. 

Gece yarısı elbiseleriyle yataktan fırlamış zayıf ve zavallı kadınlar, çocuklar, can pazarında titreyerek etrafa dehşetle dağılırlar. İşte böyle korkunç bir tablo karşısında, bir tufanı andıran ve şiddetle çarpışan dalgaların arasında yalpalayarak gelen bir kayıktan yardım etmek için bir delikanlı denize atılır, kayıktakiler, ağır bir yükten kurtulmuş olduklarını hissederler, kendi kurtuluşları için o zavallının dalgalar arasında yuvarlanıp gidişini kendileri için büyük bir şans sanırlar, azgın dalgalardan daha çok onun kayığa yaklaşmasından korkarlar. Boğazın kenarında duran insanlar ise, yangının her tarafı sardığı o korkunç anda, denizin içinde azgın dalgalarla savaşıp kendilerine yardım etmek isteyen o kahraman delikanlının tutunması için ona bir tahta parçası atmaktan dahi çekinirler. Atacakları küçük bir tahta parçasının bile, söndürmeye uğraştıkları büyük yangını büyüteceğinden korkarlar. Ve denizdeki kurtarıcılarına küçük bir yardımı bile çok görürler ve buna cesaret edemezler. O biçarenin, fırtınanın gürültüsüne karışan, korkunç, sinir bozucu bağırışları da, bedeni gibi, dalgalar arasında kaybolur gider. Üzerine dağ gibi dalgalar yığılır, sanki altında bir yanardağ harekete geçmiş bir mezarlıktaki ölü kemikleri gibi beyaz renkli köpükler her yanından yukarıya doğru fışkırır. İşte o andaki her saniye dalgaların şiddetli çarpışmasından dolayı, göklere çıkmak isteyen kasırga gibi doğrulur ya da dönerek yere batar ve yokuş aşağı büyük bir hızla sel suları gibi aşağı yuvarlanır, üzerinden hava tazyik yapar, vücudunu sanki dünyaya yük olmuş zalim krallar gibi, cehennemin yedi kat dibine batırmak ister, deniz bu hava basıncına karşı direnir ve zavallının vücudunu toprağın kabul etmediği günahkârlar misali dışarıya fırlatmaya çalışır. Rüzgâr, ateşin alevlerini delikanlının bulunduğu tarafa doğru çevirir ve onu öldürmek için o iki güçle savaşır.

 Dalgalar ona her saldırdığında sanki vücuduna bir cellat askısı yapışır, dalgaların arasında her kayboluşunda sanki bir kez daha kabre girer. Bu belanın arasında sinirleri güçten kesilir, çabalayarak vücudundaki kuvveti tüketir. Tuzlu suları midesine indirir, içi zehirle dolar, soğuk hava iliklerine kadar işler, kanı donmaya ve vücudunda hayat pınarı yavaş yavaş sönmeye başlar. Bağırır, ama kimse imdadına koşmaz, yardım ister ama etrafındaki hiç kimse yardımda bulunmaz... Halbuki gözlerinin önünde ve boyunun sadece üç dört katı kadar uzak bir yerde, vücudunu ısıtacak kadar sıcak olan ateş, cehennem gibi alevleriyle kuduruyor! Kendisini kurtaracak olan insanlar, sahil şeridindeler ve mahşer meydanı kadar kalabalıklar!

Ne çare ki, o ateş insanları ısıtmak için değil de, çevreyi yakmak için çalışıyor, o insanların yüzde biri yangını söndürmeye uğraşıyorsa, yüzde doksan dokuzu can korkusu ile kendini bile kurtarmaktan aciz... Bir kısmı da, mahşer gününde, Allah'ın huzurunda affedilen kulların yanında hayatına kastedecek kadar hırslı, cehenneme atılsa hırsından ateşlerini koynuna saklayacak kadar alçak insanlardır. O korkunç ve dayanılmaz bela karşısında bile yine alçaklığa ve hırsızlığa kafa yoruyor. Doğru! İnsanların canını kurtarmak için denize atılan adamın durumunu anlatmak için ateşten, fırtınadan söz ettiğimiz gibi, Cezmi'nin yaşadıklarını anlatmak için de yukarıdaki tasviri yapmak gerekirdi. Ancak, yaptığımız kıyasta bir fark var; Yanan ateş bir hayaldir, anlattığımız insanlar ise esas çizgileri ileride ortaya çıkacak olan bir tablonun karalama kısmıdır.

CezmiWhere stories live. Discover now