3

1.4K 125 16
                                    

-Günümüz-

Komadaydı sevdiğim adam iki buçuk yıldır. Bense her gün onun  hiçbir şey kaçırmaması için gelip anlatıyordum neler olduğunu. Her geçen gün ben daha bir mahvoluyordum.

"Jimin,iyi misin?" Yerimden doğruldum ve Hoseok hyunga baktım. Burnumu çekiyor ve akan yaşlarımı siliyordum.

"H-hyung ben dayanamıyorum. Uyanmıyor bana sarılmıyor; orada öylece yatıyor. Her gün kahroluyorum ben. " Elini çenesine götürdü, bir şey düşünüyordu. Aniden elini şıklatınca yerimde zıpladım.

"Buldum! Taehyung'u arayalım o seninle kalır chim. Biliyorsun eşiyle  ayrıldıktan sonra çok yalnız kaldı. Olan çocuklarına oldu. Her neyse bunları sonra da konuşabiliriz. Hem sen geç kalmıyor musun?"

"Haklısın  hyung ben çıkıyorum.  Gideyim Chensung beni bekliyor." Hastaneden çıkıp otobüsü beklemeye başladım. O günden beri arabaya binemiyorum. Korkumu o uyanınca yenecektim.

°°°
"Evet Chensung,anladın mı şimdi?"Kafasını salladı.

"Evet çok sağ ol hyung.Sayende bu dersi de geçeceğim." Çalan zille yerimden kalktım. Kapıda Bayan Shin vardı.

"Hoş geldiniz efendim Chensung hazırlanıyor, lütfen buyrun içeri girin."

"Teşekkürler Bay Jeon ama acelem var; bir kez daha Chen'i çalıştırdığınız için teşekkür ederim."

"Ne demek efendim,  ben de eğleniyorum onunlayken." O sırada  Chensung gelmiş  ayakkabılarını giymiş bana bakıyordu. Saçlarını karıştırdım. Onların ardından kapıyı kapattım.  Chen tatlı bir çocuktu. Jungkook'a benziyordu, tavşan gibi dişleri vardı. Aklıma gelen yüz ile  ağlamaya başladım. Salona doğru ilerleyip, fotoğrafları elime alarak bakmaya başladım. Koltuğa oturdum ve tek tek inceledim resimlerinizi. Hep benim fotoğraflarım vardı.Çok severdi benim fotoğraflarımı çekmeyi. Bazı fotoğrafları alır ve resimlerini çizerdi. Ağladığımı çerçeveye düşen gözyaşımdan anladım. Ağlamamalıydım, Jungkook üzülürdü. Ağlayışlarım hıçkırıklara ; sonra da bağırışlara dönüştü.

Bağırarak ağlıyordum , sanki sesim kısılana kadar bağırsam geçecekmiş gibi. Sonunda daha fazla dayanamayıp, orada ellerimle fotoğraflarla uykuya bıraktım  kendimi.

Çalan telefonumla kaşlarımı çattım. Bırakın ya uyuyorum ben. Telefon susmak bilmeyince oflayıp baktım telefona. Hoseok hyung arıyordu. Bir sorun mu vardı? Ya Jungkook ile ilgili ise? Daha fazla beklemeden açtım telefonu.

"Hyung, ne oldu?"Sesi endişeli gibiydi. Onun endişeli sesini duydukça ben daha çok endişeleniyordum.

"Jimin, hemen hastaneye gelmen gerekiyor."

"Hyung, ne oluyor korkuyorum."

"Yo-hayır hayır korkma."
Şimdi ise sesi heyecanlı geliyordu. Anlamaz şekilde sordum.

"Hyung, ne oldu o zaman?" Heyecanlı bir şekilde anlatmaya devam etti. Gülümsediğini telefonun diğer ucundan bile anlayabiliyordum.

"Jungkook uyandı Jimin, o uyandı." Duyduğum cümlelerle telefon elimden düştü.

Hoseok hyungun sesi geliyordu ama kulaklarım duymuyordu,bir uğultu kaplamıştı kulaklarımı. Ben mi, ah ben çoktan elimle ağzını kapatmış;  bir yandan gülüyor, diğer yandan ağlıyordum. Bütün dengem alt üst olmuştu.

Daha sonra hızlıca giyindim ve hastaneye doğru koşmaya başladım. Hastane evimize yarım saat uzaklıkta olsa bile otobüsü beklemezdim. Acilen hastaneye ulaşmam ve Jungkook'u görmem gerekiyordu.

Woah be canım çıkmadı aslında sjsjjsjs evet normalde salı atacaktım ama bilmiyorum neden atmadım nsnxiedj.  Canlarım öncelikle okuyan herkese çok teşekkür ederim.  Daha ilk haftadan bu kadar okunacağını düşünmemiştim (Bu kadardan kastım 20 okunma falan). Her neyse şimdilik görüşmek üzere :)

✔He Forget Me -kookmin-Where stories live. Discover now