12. Bölüm - Gerçek

6.4K 428 12
                                    

Oturduğum deri koltukta rahatsızca kıpırdandım. Bütün bakışların odağı olmak çok berbattı. Karşımdaki bordo kanepede Nida Yalçın’a sarılmış ağlıyor ve insan içine çıkamayacağına dair bir şeyler saçmalıyordu. Olcay kapının yanında kollarını göğsüne kavuşturmuş, gözlerini boşluğa dikmiş bakıyordu. Müdürümüz kaşlarını çatmıştı, oturduğu sandalyede geri yaslanmış yarım saat önce aradığı babamın gelmesini bekliyordu.

Herkesin tek ortak noktası vardı; ben.

Benim yapmadığım bir kavga eylemi.

Yalçın’ın Nida’nın saçında dolaşıp onu rahatlatan ellerini görünce bakışlarımı kaçırdım. Bana inanacaklarını sanmıştım. Çok fena yanılmışım. Ne Olcay ne de Yalçın bir kere bile sorgulama gereği duymamışlardı. Benim yapıp yapmayacağıma dair tek kanıt istememişlerdi, en kötüsü olayı bana soran bile olmamıştı!

Nida’nın tek başına anlattığı şeyi biliyordu müdür! Sonra zaten suçlu sorgusuz sualsiz kabul edilmişti. İmge Altınay.

Müdürün odasına hiçbir şekilde öğrenci kabul edilmiyordu. Büyük ihtimalle doğum günümü de sakinleştiricilerle uyutulduğum bir zaman diliminde geçirecektim. Çünkü bu okulda çakı taşımak demek yatarak tedavi görmek zorunda olmak demekti.

Ellerimle yüzümü ovuşturduktan ayağa fırladım. Böylece pes etmek bana göre değildi. ‘‘Ben yapmadım! Yemin ederim! Çakı bile taşımam ben yanımda!’’

‘‘Benim koluma attığın o koca çiziği neyle yaptın?! Tırnaklarınla mı?’’

Nida’nın koyu kahverengi gözlerine bakarken tekrar ettim. ‘‘Ben yapmadım-’’ Tam cümlemi bitirmek üzereydim müdür konuşmamı bölmeseydi.

‘‘Yeter! Baban gelince konuşacağız İmge!’’

Odanın kapısı tıklandığında ‘Gir’ diye seslendi müdür. Babam endişeyle içeri girdi ve bana bakmadan Yalçın’ın kolları arasında kaybolmuş Nida’ya yöneldi. ‘‘Özür dileriz! Gerçekten, eminim amacı bu değildir. İmge böyle bir insan değil.’’

İşte canım şimdi daha fazla yanmıştı. Kendi babam bile bana sormadan inanıyorsa kişiliğim berbat olmalıydı. ‘‘Ben yapmadım!’’ diye bağırdım hâkimiyetimi kaybederken. Önümdeki sehpaya tekmemi savururken tekrar bağırdım. ‘‘Ben yapmadım diyorum!’’

‘‘İmge!’’ dedi babam uyarıcı bir ses tonuyla. ‘‘Daha fazla konuşma.’’

O an beni dik tutan bütün kayışların, iplerin teker teker koptuğunu hissettim. Beynim devre dışı kalırken babamın kurduğu cümleler aklımda dönmeye başladı. ‘‘Aramıza mesafe koyan ben miyim baba?’’ dedim geriye sendelememek için kanepeye tutunurken. ‘‘Yoksa daha beni dinlemeden suçlu olduğuma, canavar olduğuma karar veren sen mi? Biliyor musun inanmıyorum. Samimiyetine veya beni sevdiğine. Sekiz, dokuz yaşlarında belki ama şimdi değil. Sadece gösteriş. İnsanlara gösterebileceğin, bu kız benim diyebileceğin biri olması için kullanıyorsun beni. Çünkü eğer gerçekten aramızdaki o duvarları yıkmak isteseydin bir kez olsun beni dinlemeyi seçerdin.’’

Babamdan kaçırdığım gözlerimi müdürün yüzüne sabitledim. ‘‘Lütfen beni okuldan atın. Bu bana iyilik olur.’’

Ardından hiçbir şey demeden kapıya ilerledim. ‘‘Açıklamanı yapmayacak mısın? Savunma yazman gerekiyor. Gel buraya.’’

Öfkeyle geri dönerek adamın bana uzattığı beyaz kâğıdı aldım. Herkesin gözü önünde adımı soyadımı yazarak imzamı attım. Ardından da geriye kalan koskoca boşluğa içimdeki derin acıyı ifade edebilmek için çizgi çektim.

Aşka Dokunuş ღWhere stories live. Discover now