17. Bölüm - Hastalık

6.8K 364 7
                                    

Bazı anlar vardır. Dilin tutulur, boğazın kurur ve sen hiç orada olmamış olmayı dilersin. Özellikle yalanın yakalandığı zaman hissettiğin bir duygudur. Şuan iliklerime kadar aynen böyle hissediyordum. Sertçe yutkundum, Fatih’in beni tanımama olasılığı sıfırdı. Sonuçta düzenli olarak yüzümü görüyordu ve bildiğim kadarıyla aptal da değildi.

‘‘Fatih, kardeşim?’’

Yalçın’da aynen benim gibi düşünüyor olmalıydı. Bu yüzden huyuna gidiyordu. Cevapsız kalacağını bilsem de başımı eğerek saçlarımın öne düşmesini sağladım. Minicik bir umuda tutunmuştum, kızı görmek üzere üstelemeden ortadan kaybolması.

‘‘İmge?’’

Bütün umutları teker teker yok olurken sertçe dudağımı dişledim. Yakalanmıştık, şanssızlık! Göğsümü şişiren derin bir nefes alırken tüm cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Vücudumdaki kanın yanaklarımda toplanmaya başladığını biliyordum. Allah’ım! Nasıl utanmam? Oğlan bizi yakalamıştı resmen! Bakışlarımı yerden kaldırarak Fatih’in ela gözlerine kilitledim.

‘‘Selam.’’

Söyleyebileceğim tek şey buydu. Ne diyebilirdim ki? Fatih’in önce dudakları şaşkınlıkla aralandı. Ardından bir adım geriye çekilerek gözlerini kıstı. ‘‘Vay be!’’ diyerek daha fazla utanmamı sağladı.

‘‘İmge ve Yalçın? Yemin ederim hissetmiştim. İkinizin arasında öyle bir elektrik var zaten.’’

Neden herkes bizim ilişkimizi bizden önce fark etmişti? Yanağımın için sertçe dişlerken bakışlarımı kaçırdım. Kalbim göğüs kafesimi zorlayacak şekilde gümbürdüyordu. Örtünün üzerine konmuş pet şişeyi alarak bir yudum su içerken Yalçın’ın ayaklandığını gördüm. O kadar gergindim ki ne yapacağımı, karşımdakine ne diyeceğimi düşünememiştim. Beynim sanki olaylar karşısında donmuş gibiydi.

‘‘Fatih, bak. Beni anlayacağını biliyorum. Sınıftan kimsenin bunu bilmemesi gerek. Sana güveniyorum. Kimseye bir şey söyleme.’’

‘‘İmge utangaç galiba.’’

Elimdeki şişeyi sepetin yanına koyarken gözlerimi kapatarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ruhum çekilmişti sanki. Çok büyük tepki verdiğimi, olayları abarttığımı biliyordum ama elimde değildi. Sınıfta herkesin bakışları altında altın çifti oynayabilecek kapasite yoktu bende.

Kavga ettiğimizde başımıza dikilip bizi dikizleyecek insanları düşünmek bile avuçlarımın terlemesine yetiyordu. Aynen şuan olduğu gibi. Ellerimi pantolonuma sürerken ayağa kalkmak için hamle yaptım. ‘‘Fatih,’’ dedim yalvaran bir ses tonuyla. ‘‘Lütfen kimseye durumumuzdan bahsetme.’’

Gözleri ortamda gezindi, ardından bakışları Yalçın’la kesişti. ‘‘Korkmayın.’’ dedi ciddiyetle. ‘‘Yalçın’a borcum vardı zaten, ödendi sayarsınız.’’

İçime yayılan ferahlık öyle rahatlatıcıydı ki nefesimi üflediğimi bile fark etmedim. Uzaktan bir kız yanımızdaki Fatih’e seslenince ‘‘Size iyi eğlenceler.’’ diyerek koşarak uzaklaştı. Yalçın’ın tedirgin olduğunu görünce kaşlarım havaya kalktı.

‘‘Çocuk kimseye anlatmayacağını söyledi, neden bu kadar gerginsin?’’

‘‘Paranoid kişilik bozukluğu olan birine güvenmemi mi söylüyorsun?’’ dedi öfkeyle homurdanır gibi. Uzun zamandır bu hastalığın adını duymadığım için ne olduğunu bilmiyordum. Kaşlarım çatılırken bütün kaslarım gerildi.

‘‘Nasıl bir kişilik bozukluğu ki bu?’’

‘‘Sürekli kuşku içinde, kendine yapılan iyiliklere duyarsız. Başı belaya girerse gözünü kırpmadan bizi ele verir. Hatta belaya girmesine gerek bile yok. Eminim bir ağacın arkasında bizi seyrediyordur, buna devam edecek. Eğer onu kırarsak veya yüzüne kötü herhangi bir şey söylersek sonsuza kadar bize karşı kin güder. Daha devam edeyim mi?’’

Aşka Dokunuş ღWhere stories live. Discover now