1. Bölüm

3.8K 288 185
                                    

Satırlar arası güzel yorumlarınızı ve oylarınızı heyecanla bekliyorum. Görüşlerinizi bildirmeyi mutlaka unutmayın. Profilimi takip ederseniz çok sevinirim.

Mutlimedia: Aksel Aras (Froy Guttierez)

☆☆☆☆☆


"Sonunda bir şeye benzedi şu harabe!"

Saatlerdir temizlediğimiz yeni evimize, icra gelmesine rağmen çok fazla değeri olmadığı için el konulmayan birkaç eşyayı da yerleştirmiştik. Açıkçası bugün temizlik ve mobilyalar değilde, soba yormuştu en çok beni. Üstüm başım is içindeydi. Duş almalıydım ve bunun için önce şofben denen şeyi kullanmayı öğrenmem gerekiyordu. Banyo zaten eski bir alaturka tuvalet, düştü düşecek duran lavabo ve suyun ısınmasını sağlayan ilkel bir şofbenden oluşuyordu. Mutfakta da sadece tezgah ve akıtan bir musluk vardı. Mermerin açıkta kalan alt tarafıysa kumaş parçalarıyla kapatılmıştı. Dolap olmadığından gerek, tencereleri falan oraya koyuyorlardı ve çirkin bir görüntü oluşturmaması için bu şekilde gizliyorlardı. Annemi burada yemek pişirirken hayal bile edemiyordum. Çünkü o şimdiye kadar bakımlı ellerini sıcak sudan soğuk suya bile sokmamıştı.

Salondaki işler bittiğinde banyoda buldum kendimi. Kapmam lazımdı biran evvel şofbeni çalıştırmayı. Üzerinde düğmeye benzer birkaç şey, yanında da vana vardı. Duş başlığıysa etrafına dolanmış ve aşağı sarkıtılmıştı. Uzun sürmeyen birkaç dakikalık uğraştan sonra nihayet kullanabildiğim de, suyu bile tam ısıtamadığını fark ettim. Ben neyse de kardeşim üşürdü bu havada, soğuk suyla... Lanet olsun! Rezilliğimizin bini bin para.

Sonunda duş alabilip banyodan çıktığımda Ceylin'in ve benim kalacağım odada üzerimi giyindim. Başta üç oda ve bir salona sığabileceğimizi her ne kadar düşünmesem de çoktan ayarlamıştık bile. Ablam, biz ve annemle babam üç odayı da doldurmuştuk. Ama ufak bir sorunumuz vardı. Yeterli sayıda yatak olmadığından çek yatları karyola şeklinde kullanmak zorundaydık. Ben ve Ceylin zaten birlikte uyurduk. Ablamsa bu meseleyi neyse ki dert etmemişti.

Tam bu günkü yorgunluğumu atmak için uzanacaktım ki annemin "Aksel, fare!" Diye cırlayışı tüm hevesimi kursağımda bıraktı. Ne bekliyordu ki böyle bir evden? Fare, karınca veya sinekler... Bunlar gayette sıradandı.

Odadan çıkıp salona geçtiğimde annem koltuğun üzerine çıkmış bas bas bağırırken, Ceylin'de onu kahkahalarla seyrediyordu. "Oğlum, masanın altında fare var!"

Gözlerimi masanın altında gezdirip bir şey olmadığını fark ettiğimde etrafı da süzdüm. Hiçbir şey yoktu görünürde. Anneme boş boş bakarken aklıma gelen şeyle başımı eğip iki yana salladım sonra. Bu kız hiç mi uslanmazdı Allah'a aşkına? Dudağımın kenarı alayla kıvrılırken bakışlarım Ceylin'e kaydı. Yavru tilki yine ne işler karıştırmıştı?

"Abiciğim?"

En masum çıkan ses tonuyla "Ihmm şey... Ben şaka yapmıştım." diye mırıldandı arkasındaki elleriyle oynarken. Sanırım validemi birkaç ay önce ona aldığım oyuncak fareyle kandırmıştı. Şimdi de saklamaya çalışıyordu.

Annem gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak koltuktan indi. Elini hızlı atan kalbinin üzerine koyarken yaramaz kardeşimi "Ceylin!" Diye uyardığında, miniğim hemen savunmaya geçti kendini. "Ama çok komikti..."

Öyle ki gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Sonunda dayanamayıp kahkahalar atmaya başladığında bende ona eşlik ettim. Günlerdir bozuk olan moralimi biraz da olsa düzeltebiliyordu. Kollarımı açtığımda koşarak geldi ve üzerime atladı. Kucağımda döndürüp tombul yanaklarını öptüm. Henüz yedi yaşında olmasına karşın, büyümüşte küçülmüş gibiydi. Annem bu halimize gözlerini devirirken kaşlarını çatmaya başladığında ikimizde aynı anda omuz silktik.

"Tamam fare olmayabilir fakat bu böcekler olduğu gerçeğini değiştirmez Aksel. Hemen eczaneye git ve haşere ilacı al. Kurtulalım şunlardan."

Eğer evi ilaçlamazsak annemin susmayacağını bildiğim için söylene söylene 'Tamam.' derken Ceylin'i kucağımdan indirdim ve üzerime koltukta duran ceketimi geçirdim. Dışarıda hava epey bir soğuktu. Daha doğrusu ayaz vardı. Gerçi... İçeride pek farksız sayılmazdı. Neyse ki bizim kaldığımız oda diğerlerine göre daha sıcaktı ve miniğim hastalanmak zorunda kalmayacaktı.

Evden çıktığımda akşam üstü, hava kararmak üzere olmasına rağmen sokak halen çocuklarla ve kapıların eşiğine oturmuş çekirdek çitleyen kadınlarla doluydu. Hepsi uzaylı görmüş gibi bakıyorlardı bana. Normaldi aslında. Yani böyle bir mahallede, böyle yakışıklı ve kaliteli giyinmiş bir adam... Kim olsa aynı şeyi düşünür sonuçta.

"Abi topu yollasana!"

Önce ayağıma gelen futbol topuna sonra da ayakkabılarıma baktım. Kesinlikle o pis topla, ayakkabılarımı kirletmeyecektim. "Gelin kendiniz alın."

"Atsan ne olur ki?!"

"Sizin çamurlu topunuzla ayakkabılarımı kirletemem velet! Ayrıca üstünüz başınız leş gibi kokuyor. Bir topun peşinde salak gibi koşacağınıza gidin de temizlenin! Akşam akşam... Anneniz babanız yok mu sizin?!"

Çocuklar birkaç saniye çatık kaşlarla yüzümü incelediler. Sanırım tanımışlardı. Doğal olarak... Sonra aralarından biri gelip topu aldı. Tam oyuna devam edecekti ki arkasından "Pişt!" Diye seslendiğimde gözlerindeki bunalmış edayla bana döndü.  "Efendim?"

"Eczane nerede?"

"Şuradan sola döndüğünde, sokağın sonunda. Görürsün zaten..."

Kafamı sallayıp yoluma devam ederken etrafı inceliyordum. Yerler pis, asfaltsa bozulmuştu. Mahallede de taşan lağım suları yüzünden leş gibi kanalizasyon kokuyordu. Annem haklıydı galiba. Çünkü tam bir pislik yuvasıydı burası. Ceylin dışarı falan çıkarsa mikrop kapardı. Bünyesi zayıftı. 

Çocuğun tarif ettiği gibi sokağın sonundan sola döndüğümde ıssız bir yer olduğunu fark ettim. Mahalledeki diğer yerlere göre burası pek tekin görünmüyordu. Biraz daha dikkatle baktığımda sonunun caddeye çıktığını anladım. Çünkü eczane falan yoktu buralarda. Büyük ihtimal ana yolu kastetmişti bebe.

Caddeye doğru ilerlerken duyduğum çığlık sesleriyle olduğum yere çivilendim. Nereden gelmişti ki? Kadına ait olmasa da çok acılı çıkan bir erkek yakarışıydı. Yavaş adımlarla biraz ilerlediğimde kaldırıma park eden arabaların arkasında yerde yatan birini ve ona tekmeler savuran çocuğu gördüm. Biraz daha şiddete maruz kalırsa ölüp gidecekti resmen.

"Ya-yardım et. Ne olur..."

Yerde yatan çocuk, beni fark edip yalvarmaya başladı. Onu bu hale getirense henüz benim yaşlarımda veya bir iki yaş büyük birisiydi. Hafif kirli sakalları ve dalgaları saçlarıyla pek de bu mahalleye ait durmuyordu açıkçası. Giyimi falan iyiydi yani. Tabii üzerindeki beyaz gömleğe sıçramış kan lekelerini saymazsak...

Beni gördüğünde öfkeyle soludu. "Defol git lan buradan!"

Aslında çok fazla korktuğum söylenemezdi. Hatta hiç korkmamıştım. Yıllardır dövüş yapıyordum ve zamanla profesyonelleşmiştim. Ayrıca zengin ve lüks bir hayatım olsa da bayağı bir sokak kavgasına karışmıştım.. Tamam kabul, fazlasıyla piç bir tipim vardı.

Ona aldırmadan yerdeki çocuğu kaldırmak için elimi uzattığım sırada kolumu savurdu. "Kimsin sen oğlum?! Bir şey görmedin, duymadın, bilmiyorsun. Şimdi aynısının kendi başına da gelmesini istemiyorsan uza buradan!"

Sinirlerimi hakimiyetim altına almaya çalışırken derin bir nefes verdim. Normalde olsa direk kafa göz dalardım ama şuanda arkamı toplamamı sağlayacak paradan üç kuruş bile kalmamışken başımı belaya sokamazdım.



Bölüm nasıldı?

Yorumlarınızı ve görüşlerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Profilimi takip etmeyi unutmayın.

İnstagram Hesabım: aleynaozgul1


her yıldız bir gün söner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin