beş

648 77 40
                                    

"Anlatacak mısın artık Jisoo?"

Bir kafede oturuyorduk Yerim ve Chanyeol'le beraber. Herbirimizin önünde buzlu içecekler vardı ama hiçbirimiz ilgilenmiyorduk onlarla. Chanyeol sırtını geriye doğru vermiş, çatık kaşlarla bakıyordu yüzüme, ve benden bir cevap bekliyordu.

Sabahtan beri sonra anlatırım, diyerek erteleyip durmuştum. Belki kendimi hazır hissetmediğimdendi, belki de yaşadığım şeylerin saçmalığı ve muhtemelen inanmayacak oluşlarından kaynaklıydı.

Önce saatlerce yatağımdan çıkmamış, Yerim'in zoruyla kaldırıldığımda ise oturma odasındaki koltuğa, dizlerimi kendime doğru çekmiş halde oturup bir daha kalkmamıştım.

Yerim tek başına benimle baş edemeyeceğini anladığında Chanyeol'ü aramıştı, hemen birkaç dakika sonra çalmıştı kapı zili.

Yerim benim ev arkadaşım, Chanyeol ise karşı komuşumuzdu. Aslına bakılırsa ikisiyle de aynı bölümde okuduğumuz zamanlar tanışmıştık. Yerim'le kısa sürede yakın olunca beraber ev tutmuştuk ve ilk başta, sınıf arkadaşımız olan Park Chanyeol'ün dairesinin hemen karşısını tutmuş olduğumuzdan bihaberdik.

Üniversite geçen sene bitmiş olsa da biz hala burada, beraberdik.

Konuya geri dönecek olursam, Chanyeol olaya müdahele ettiğinde ikisinin zorlamalarıyla beraber kahvaltı yapmak zorunda kalmıştım. Fakat karamsar havamdan yine de çıkmayınca kalk gidiyoruz demişti Chanyeol. Dışarı çıkmamızın havamı değiştirebileceğini düşünmüştü.

Ve şimdi buradaydık işte. Ben hala iyi değildim gerçi, bir kafe ve bir içecek aklımdakileri silip atacak yetiye sahip değildi elbette.

"Tam olarak neyi anlatacağımı bilmiyorum, aslında bana neler olduğunu da anlayabilmiş değilim..." diye yanıtladım sorusunu nihayetinde. "Bana biraz zaman ver ve şimdilik kafana takma, lütfen."

Kontrollü bir şekilde başladığım cümlelerimi daha sonra sesim yavaş yavaş yalvarış biçimine dönüşürken iç çekerek baktı Chanyeol bana. Söylemek istediği çok şey var gibiydi ama o lütfen kelimem yüzünden hepsini içine atıyordu muhtemelen.

Yanımda oturan Yerim, destek olmak istercesine elimi sıktığında cılız bir tebessümle baktım ona. Minnettar olduğumu bakışlarımla anlatmak istemiştim yalnızca.

Buzlu kolamı tadının asla farkına varamayarak içtim. Ha içmiş ha da içmemiştim, hiçbir farkı yoktu. Bir süre sonra, kafede oturmak bile beni boğmaya başladığında eve gitmeyi önerdim ikisine. Buna pek gönüllü görünmüyorlardı ancak anlayışlı davranıyor olabilmek için, itiraz etmediler.

Dışarı çıktığımızda, birkaç saniye sonra Yerim elini omzuna koyduğunda bakışlarımı ona çevirdim. "Lütfen gülümse biraz artık." dedi ve beklentiyle dolu, sevimli gözlerle baktı benimkilere.

Hiç öyle bir havamda değildim ama daha fazla abartıyor gibi görünmemek için dediğini yaptım ve gülümsedim. Saniyeler içinde onun yüzündeki gülümseme, benimkinin iki katı kadar geniş bir hal aldı.

"Sonunda..." derken Chanyeol hafifçe iç çekerek güldüğünde ona baktım ve gerçekten güldüm bu sefer. Birkaç dakikalığına da olsa kafamdaki kötü düşünceleri bir kenara bırakmış olabildiğim için mutluydum.

Ancak mutluluk yasaklanmıştı belki de bana. Zira o tasasız birkaç dakikanın ardından gülüşüm yeniden solmuştu.

Neredeyse varmıştık eve, birkaç metre ötemizdeydi yalnızca. Fakat ben artık yürümüyordum, öylece durup karşımdaki genç adama bakıyordum.

master of my soul, hunsooWhere stories live. Discover now