XXVI

4K 302 1.5K
                                    

Bölüm şarkısı: Arcade Fire - Supersymmetry
_________

Louis annesiyle üniversitedeki dairesinden içeri adım atar atmaz, Niall onu öldürürcesine nefessiz bırakmıştı.

"TOMMO!" diye bağırdı içten ve esnek kollarıyla Louis'nin minik (minik derken, yani kompakt) kemiklerinin içindeki her oksijen parçasını sıkıp çıkardı. "Nasılsın, ahbap? Özledim seni! Hepimiz seni çok özledik! Zayn gelir gelmez seni almamı söyledi —herkes onun odalarında!" Altındı, gülümsüyordu ve mavi gözleri ocak ayını ve yeni bir dönemi hatırlatıyordu, kalın örgülü kazağının kolları dirseklerine kadar kaldırılmıştı ve tenis ayakkabıları şimdiden toprağa çekilmeye başlayan kardan daha beyazdı.

"Yavaş ol, kaplan," dedi Louis alnına dökülen perçemi kenara atarak, ama gülümsüyordu ve Niall'ı görmek, dürüst olmak gerekirse, gerçekten muazzamdı. Sadece evlerini görmek ve kokusunu almak bile üzerine büyük bir neşe ve rahatlık dalgası getirmişti, ve kız kardeşlerini (Charlotte'ın hediyesi güvenli bir şekilde sırt çantasındaydı), Stan'i ve doğduğu yerin kendine has özelliklerini özleyecek olsa bile, Louis ev anlayışının tek bir yerle sınırlı kalmadığını fark etmeye başlıyordu.

Şu anda piyano bile rahatlatıcı görünüyordu.

"Niall, canım!" diye seslendi Louis'nin annesi ve yerinde duramayan oğlanı kollarının arasına aldı, ve Niall neşeyle gülerek birbirlerini sanki yıllardır tanıyorlarmış gibi sarıldı ona.

"Yanınıza uğrayamadığım için üzgünüm," dedi Niall içtenlikle, yanağını öperek. "Kendimi gençlik eğlencelerine kaptırdım."

Gençlik eğlenceleri mi?

Uğrayamamak mı?

Davet edilmiş miydi?

Louis kaşlarını kaldırdı.

"Ah, hiç sorun değil, hayatım," dedi annesi ve eliyle Niall'ın kazağını düzeltti. "Sadece seni gördüğüme sevindim."

Louis başarılı bir şekilde, alayla gülmesine engel olabilmişti. 'Niall annesinin yeni en yakın arkadaşı' durumuna karşı daha destekleyici olmaya çalışıyordu. Bu durumun gerçekten annesinin bazı şeylere karşı olan tavrına yararı dokunuyormuş gibi görünüyordu, ki bu Louis için hep hoş bir şeydi. Bu yüzden, tam olarak, dudaklarını kanayana kadar ısırmıştı.

"Benim için de öyle," dedi Niall neşeyle, ve Louis eşyalarını yerleştirip—ailesiyle fotoğrafını dikkatle komidinin üstüne koymuştu— her dört dakikadan bir telefonunu kontrol ettiğinde biraz daha sohbet ettiler.

Zira Harry ona mesaj atarak bugün geri döneceğini söylemişti. Ve ikiyle ikiyi topladığında, Zayn'in odalarında bekleyenlerden birinin Harry olduğunu tahmin etmek zor değildi. Ki bu hoş bir şeydi. Sadece Harry'nin ona mesaj atmaya başladığı gerçeği bile kendi başına hoş bir şeydi. Pek bir şey yazdığından falan değil, hem de Yılbaşından beri telefonla konuşmamışlardı, fakat yine de Harry ona mesaj atıyordu, gerçekten atıyordu, ve bu Louis için, Harry'nin onun hakkında düşündüğü ve onu umursadığı anlamına geliyordu. Bir şekilde umursuyordu.

Çoğu zaman, Louis bu mesajlara uyanırdı —Harry mesajlarını hep gece geç saatlerde, sabaha yakın atardı— ve bazen mesajlar sadece bir kelimeden oluşurdu ( 'loblolly' veya 'scurryfunge' ya da 'de profundis' ve Louis'nin bu sözlerin ne ifade ettiği hakkında hiçbir fikri yoktu fakat tüm bunların muhteşem güzelliği de bundaydı ve o, her mesajın ekran görüntüsünü almış olabilirdi) ya da sadece kısa, önemsiz, rastgele bir cümle olurdu. Mesela; 'Keşke denize açılabilseydim,' veya 'Mavi kuşlar dünyanın en güzel kuşları ve onlar sabahlar için yaratıldılar,' ya da 'Vanilya mumlarımın güzelliğiyle asla yarışamayacağım.' Ve bir keresinde de, 'İğne yastığı olmak isterdim.' Bazen de Louis'ye sadece alıntılar gönderiyordu, ' 'Sansasyon yaratacağımı biliyordum,' dedi fişek nefes nefese. Ve söndü.' veya 'Willie Hughes'a inanıyorum.'

Young & Beautiful ➸ l.s  (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin