7. Bölüm

16 4 6
                                    

Sarılan adamdan ayrılıp yanaklarımdan süzülen gözyaşlarını sildim. "N-ne de-mek bu?" dedim sesim titrerken.
Hala adamın gözünün içine bakıyordum. Onun da gözleri dolmuştu. "Anlatacağım. Anlatacağız." dedi yanındaki kadına bakıp.
Yok artık!
Bu da benim annem miydi?
Elim ile kadını işaret edip sordum. "Bu da a-nn-em mi ol-uyor?" dedim.
Adam sadece başını sallamakla yetindi. Kadına doğru eğilip sıkıca sarıldım. Boynuna kafamı bastırıp kokusunu içime çektim. Anne kokusunu!
Hiç bilmediğim o kokuyu!

Kadın da ağlıyordu. Benim ağladığım gibi. Uzun bir süre geçmişti ki aklım başıma yeni geldi. Bunca zaman neredeydiler?

Kadından ayrılıp karşılarında tekrar durdum. Gözyaşlarımı silip "Bu güne kadar neredeydiniz?" dedim. Bunu sormaya hakkım vardı.
Öldü sandığım insanlar bırakıp gitmişler. Sonra da karşıma aniden çıkmışlardı. Neler oluyordu?

"Kızım, ilk önce oturalım. Öyle konuşun!" Zeynep teyzenin sesi kulaklarıma geldiğinde ona döndüm. O da ağlıyordu. Duygulanmış olmalıydı. Kafamı sallayıp tekli koltuğa geçtim. Adam ve kadın da ikili koltuğa, karşıdaki ikili koltuğa da Zeynep teyze ve Erkan.
Yerlerimizi aldıktan sonra adam konuşmaya başladı.

🍀🍀🍀🍀🍀

"Ne yani? Onların çocuğu olmuyor diye sen beni onlara nasıl satarsın? Nasıl yapabilirsiniz böyle bir şeyi? Sen evladına nasıl kıyarsın? Sen kaldın onca yıl evladına hasret. Tabi hasret çektiysen orasını da bilemem. Ama sen nasıl annesin? Yada sen, nasıl babasın? Ya ben inanamıyorum!" diye ağlamaklı sesimle bağırarak konuşmaya başladım. Daha fazla duymak istemiyordum. Son cümlemde ayağa kalkmıştım ve sinirle yüzlerine bakıyordum. Hatta sinir az kalır. Öfkeyle!

Konuşmaya ayakta devam ettim. Arada öfkeyle saçlarımı çekiyor, kendime zarar veriyordum. Ancak bağırmalara, ağlamalara ve sesimin titremesine engel olamıyordum.
"Benim üvey babam beni hiç sevmedi. Hiç babalık yapmadı. Ben onların tüp bebekle çocukları olduğu zaman bodrumda yatardım. Oraya bir yatak koymuşlardı. Üvey babam ve annem ben dediklerini yapmayınca döverlerdi. Çok acırdı. Her tarafım mosmor olurdu. Bazen yemek vermezlerdi. Öyle ne bulursam yerdim.
Biliyor musun anne?
Sizin şu an dediklerinizin, söylediklerinizin yanında onlar bir hiç! Acıtmaz yani!
Biliyor musun baba?
Sen beni bırakıp gittiğinde, onlara verdiğinde ilk yanlışını yapmışsın. Beni çoktan kaybetmişsin. Şimdi ise karşımdasınız!" dedim onları işaret ederek.
Yüzüme umursamaz bir gülümseme takmıştım. Yalandan olduğu barizdi. Canım acıyordu ama dışarı sadece bağırışlarım ve ağlayışlarım dökülüyordu. İçimi full döksem alev alırdı buralar.

"Ne demeye geldiniz? Affedeceğim. Sarılacağım. İki özür ile mutlu mesut yaşayacağız. Hayatımız kaldığı yerden devam edecek. Bu mudur?" derken babam ayaklandı. Hem ne babamı ya adam.
"Bak kızım, öyl..."
"Bana sakın kızım deme!" diye bağırdım. Bu sefer sesim daha yüksekti. Gözlerim daha büyüktü. Daha şiddetliydi. Öfkeden elim ayağım titriyordu. Şu an ayakta bu kadar güçlü durmam bile mucize gibiydi.

"Sizin galiba konuşacaklarınız var. Buyurun! Ben sizi tutmayım." dedim ve salondan çıktım. Hızlıca üzerime bir polar giyip kapı kulpunu indirdim. Ardından da hızlıca merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Asansörü falan bekleyecek durumda değildim. Çok sinirliydim.

Dış kapıya yönelirken bir el kolumdan tuttu. Kendine doğru çekip göğsüne yaslarken kokusunu hissettim. Komiser'di bu. Erkan'dı. Sevdiğim adamdı. Bir senedir sevdiğim adamdı. Ondan başkasını gözüm görmemişti içerdeyken. Hep onun hayaliyle sabretmiştim içerde. Ve şu an bana sarılıyordu. Ben de kollarımı beline sardım. Şu an sadece şefkate ihtiyacım vardı. Birazcık öfkemin dinmesini istiyordum. Onun kollarında olunca bir an kalbimdeki aleve şu dökmüşler gibi olmuştu. Bu adam benim içimi ferahlatıyordu. Benim ateşimi söndürüyordu.

KORUNAĞIM [Askıya Alındı]Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum