18. Bölüm

130 14 13
                                    

Lay'i itip yanıma geldiğinde bir adım geri çıktım.

"Siz.. Siz birliktesiniz."

"Ne? Hayır!"

Yerdeki kutuyu alıp gözlerime baktı.

"Gerçek ayrılma sebebini söyle Minseok. Onun için miydi?"

Lay denen heri panikle yanımıza geldi.

"Siz ayrıldınız mı?"

"Bunu bilmiyormuş gibi bir de soruyor musun?"

"Bilmiyordum Sehun. Zaten beni ilgilendirmiyor."

Bana yanıt verdikten sonra Minseok'a dönüp devam etti.

"Sana sarılmama izin verdiğin için teşekkür ederim. Verdiğin para için de.. Amerika'da güzel şeyler yapacağım ve.. Şey.. Seni rahatsız ettiğim için özür dilerim."

Lay vedalaşıp oradan çıktığında, Minseok elimi tutup odaya çekti.

"Önce şuraya otur ve ağlamayı kes."

"Çok kibarsın."

"Bunu hiçbir zaman iddia etmedim."

"Haklısın.."

"Neden geldin?"

"Sarıldığınızı görüp acı çekmeye geldim. Mazoşistim ben."

Göz devirip burnumu çekerek arkama yaslandım. Yaşlar hala yanaklarımdan usulca süzülüyordu. Durduramıyor olmak iyice sinirimi bozmaya başlamıştı.

"Neden geldin Sehun? Artık istediğin hayat seni yormayacak. İzin ver seni kendimden koruyayım "

"Senden korunmaya ihtiyacım yok. Ayrıca beni bırakamazsın."

"Neden?"

"Çok seviyorsun."

"Evet seni çok seviyorum ama.."

"Aması falan yok. Abim beni sana emanet etti. Öylece gidemezsin."

"Ne?"

Etrafıma baktığımda defteri almayı unuttuğumu fark ettim. Telaşla evden çıkarken aklıma bile gelmemişti.

"Eve gitmeliyiz."

"Neden?"

"Görmen gereken bir şey var."

Bir saat sonra elinde defterle yatağımda oturuyordu.

"Ben.. Öz ailemin öldüğünü bilmiyordum."

"Senin öz ailen benim. Tek ailen benim."

"Teşekkür ederim."

"Huh? Ben bulmadım ki. Abim bulmuş."

"Onun için değil Sehun."

"Ne için o zaman?"

"Benimle kalmak için böyle biri gibi davrandığın halde içindeki masumiyeti kaybetmediğin için teşekkür ederim."

"M-minseok.."

"Gözlerinde gördüğüm Sehun her zaman arınmış hissettirirdi. Masumiyetin bana huzur verirdi. Onu koruduğun için teşekkür ederim."

"B-ben.. Sadece.. Sadece kendim olmaya çalışıyordum."

Bir süre gözlerime baktı. Sonra sessizliği bozan ve beni şaşırtan bir şey söyledi.

"Bar artık yok."

"Ne? Nasıl yok?"

"Herkese hak ettiklerinden daha da fazla para verip gönderdim. Mekanı da sattım. Bugün oradaki son günümdü."

"Anlamıyorum. Bunu neden yaptın?"

"Çünkü eşimin dergisine ortak olacağım."

"Ne?"

"Yanında kalabilmek için değişmem gerek. Değil mi?"

"Hayır. Ben seni her halinle seviyorum. Ayrıca az önce evlenme teklifi mi ettin yoksa sadece bir ortaklık mı? Anlaşılmıyordu da.."

"İkisini de aynı anda yapmış olsam sanırım kabul etmezsin."

"Tabi ki etmem! Beni kaç gündür ağlatıyorsun. Hıh! Daha romantik bir teklif istiyorum."

"Memnun oldum."

"Huh?"

"Gerçek Sehun'la tanıştığıma memnun oldum."

"Umarım birkaç yıl sonra da böyle düşünürsün."

"Yaşlı bir dede olduğumda da böyle düşünüyor olacağım."

"Ama hala sarılmıyorsun.."

Sımsıkı sarıldı. İhtiyacım olan buydu. İki insanın birbiri için değişmesi aşk değildi. Asla değildi. Belki hissettikleri aşktı. Fakat yaşadıkları şey yalnızca eziyetti.

Korkuyla birilerine kafa tutan, elektrikler kesik olsa bile cesur gibi davranan, istediği zaman sevdiği adama sığınamayan Sehun artık yoktu. Ben de memnundum. O Sehun'la vedalaşmak geç ama yerinde alınan bir karardı.

Minseok da asla değişmeyecekti. Yalnızca içindeki masum Minseok'u özgür bırakacaktı. Hayatın veya birilerinin onu kabul etmesi için güç gösterisine ihtiyacı olmadığını anlayacaktı. Gerçek bir ailenin seni kabul eden seven kişi olduğunu görecekti.

İkimizin de derin yaraları vardı. Biliyordum ki o yaraları yalnızca birlikte sarabilirdik. Artık maskeler yoktu. Yalanlar ve kirli işler yoktu. Sehun ve Minseok vardı. Minseok'un Sehun'u ve Sehun'un Minseok'u.. Mutluluğa ulaşacağımız kapının tek anahtarı buydu.

Coward ✓Where stories live. Discover now