1. BÖLÜM

2.9K 277 808
                                    

Hayatınızda hiç, size vuran bir kadına âşık oldunuz mu? Galiba ben oldum. Bana vurdu dediğime bakmayın, kendisi boksördür! Ya da dediğime bakın, gözüm hâlâ morluk içerisinde! Hata benim olmamasına rağmen, güzelce yumruk yemiş oldum. Gel görün ki ben tam o esnada vuruldum kendisine. Şuan tam karşımda, ring de...

Ben Mehmet Solmaz. Tüm Türkiye'nin tanıdığı ve Solmaz Holding'in veliahttı. Her gün gizlice izlediğim kadın, benim tam tersim. Sarışın ve fazlasıyla sert! Bu yüzden boksör olmuş olabilir. Bense esmer ve fazlasıyla güler yüzlüyüm. Holding sahibi ve yakışıklılığımdan kaynaklı da olabilir. Fazlasıyla çapkın ve bir o kadar da ukalayım. Çapkınlık eşittir aşk! Yan yana pek yakışmasa da, tanıdığım kadınlardan farklıydı ve bu beni ona itiyordu.

Adını sadece ringe çıkarken duysam da, mükemmel bir adı vardı. Asu Cevher. Peki, adı ve soyadıyla uyumuna ne demeli! Güzel bir araştırma sonucu buldum adının anlamını. Kızgın anlamına geliyordu ve soyadıysa, onun mükemmelliğinin kanıtıydı. Anne ve babası anlamış olmalıydı, böyle kızlarının olacağını. Her ne kadar benden nefret etse de, ben bunu umursamıyordum. Bazen gizli gizli izliyor, bazen de tesadüfen karşılaşmış gibi yapıyordum.

Fazlasıyla ukala olduğumu kabul ediyorum ve bu huyumu da seviyorum. Dizilerde, bu nasıl bir çocuk ya! dediğiniz kişiyim. Google veliaht yazınca karşınızda beni bulabilirsiniz, buna şaşırmayın. Kendimden bahsetmeyi bir kenara bırakıp, karşımda duran sarışından bahsedeceğim. Sarı saçları beline kadar gelmenin dışında, mavi gözleri karşıdaki insanın kalbini yerinden çıkartabilecek güçte. Hele ki o taktığı boks eldivenlerini kullanma şekli, beni benden alıyor. Ya da ben abartıyorum!

Tam ringde hazırlıklar bitmişken; "Hadi Kum Torbası, yaparsın sen!" dedim. Galiba bana tekrar güzel bir yumrukla dönüş sağlanacaktı. Nasıl bir laf bu, kız zaten seni sevmiyor daha da nefret edecek. Bir anda yönünü değiştirdi ve bana baktı. Koskoca alanda sadece benim sesim yankılanmıştı ve ben yerin dibine girmeliydim.

"Ne dedin sen?" diyerek, üzerime geliyordu. Hayır, yani sinirli olmak da mı bu kadar yakışır. Kız üzerime geliyor ve düşüncelerim ancak bu kadar sorunlu olabilirdi. Sol ayağımı, sağ ayağımın üstünden aniden indirdim. Gözlerim açıldı ve aklımdan geçen o güzel sözcükleri bir kenara attım.

"Kum Torbası..." derken kelimeler boğazıma düğümlendi. Gözlerimi gözlerinden hemen çektim. Amacım kötü değildi ki, sadece kum torbasına benziyordu ve karşısında bulunan insanı da ona benzetip yumruk atıyordu. Bunları ona söylesem galiba daha da sinirlenirdi.

"Bana mı söyledin?" Gözlerinden ateş fışkırıyordu ve bu beni yakacak derecedeydi. Adımları hızlanıyordu ve bir yandan da dişliğini çıkartıyordu. Sesim titreyerek cevap verdim.

"Şey... Tam olarak öyle değil!" Sözümü aniden kesti. "Net ol ve cevap ver! Ağzında geveleme." Bu kız sandığımdan da ürkütücü olmuştu. Cesaret benim doğamda vardı ve cevap verdim.

"Evet, sana söyledim. Tam anlamıyla Kum Torbasısın." Dilim çözüldü galiba. Karşımdakinin boksta birinciliğinin olduğunu unutup, iyice yükseldim. O birinciyse ben de Solmazların veliahdıyım.

"Sen, kim oluyorsun!" diyerek üzerime doğru gelse de, maçı olduğundan gitmek zorundaydı. Anladığım kadarıyla, erkeklerden nefret ediyordu ama bu benim için geçerli değildi.

Bana sinir olsa da, uzaktan izlemek hoşuma gidiyordu. Maçı başlamıştı ve ben sadece gülümsüyordum. Ağzımdan çıkacak her kelimeye dikkat etmek zorundaydım. Dikkatinin dağılmaması için elimden geleni yapsam da, "Kum Torbası!" demeye devam ettim. Buna dikkat etmem gerekiyordu ama çoktan dikkatini dağıtmış ve bembeyaz yüzü kanlar içerisinde kalmıştı. Baş belası olduğumu biliyordum ama amacım asla böyle bir şey değildi. Ufak bir şok yaşadıktan sonra, yerinden kalktı. Yüzüne gelen o yumruğu, karşısındaki kıza fazlasıyla ödetecekti.

"Sen mükemmelsin, yaparsın!" dedim sessizce. Yumruğunu bir sağa bir de sola savurdu. Ve istediği sonucu almıştı. Nakavt!

Bana her ne kadar yüz vermese de, konuşmak zorundaydım onunla. Hiçbir kızın peşinden koştuğumu hatırlamıyorum. Benim gitmeme gerek de kalmıyordu zaten. Fazlasıyla kız dolanıyordu etrafımda. Bunları düşünürken, Asu'yla göz göze geldik. Tam o esnada düşüncelerim, benden bağımsız hareket etti. Kolumu büküp, önce sağ elimi sonraysa sol elimi öne doğru uzattım. Yani, boks maçında olan birini canlandırdı vücudum. En sonunda da alkışlamaya başladım. Benim alkışlamam, seyircileri de etkilemiş olmalı ki eşlik ettiler. Yaptığım bu hareket, Asu'yu güldürdü. "Bana mı güldü, yoksa ben mi yanlış anladım?" diyerek kendi içimde fırtınalara sebep oldum. Gülmek! Allah'ım ne kadar da yakışıyor.

Elimi yüzüme vurarak; "Sakinleş! İşimiz var daha." Kalbime söz geçirme çabalarım işe yaradı. Beni tanıyan bir kalbim var ve bu fazlasıyla iyi değil mi?

Gerçekten işim vardı ve cebimdeki telefonun titremesi de buna işaret gibiydi. "Kral" arıyordu. Bu kadar seste nasıl konuşacaktım ki onunla! Her ne kadar bunu bilemesem de açmıştım telefonu. "Efendim, kral" diyerek yanıtlamıştım. Cevap tabi ki gecikmemişti.

"Bana kral dememeni, kaç defa söylemem gerekiyor oğlum!" Sitemlerini iyice belirtmişti ses tonuyla. Evet, arayan babamdı. Ben veliahtsam o da benim kralımdı. Bu hitap şeklimi her ne kadar beğenmese de, konuşmama devam etmiştim.

"Kralsın ama!" kendi içimden gülmeye başlamıştım. Yüzünün ifadesini az çok canlanıyordu gözümde. "Her neyse, ne oldu baba" demiştim.

"Etrafındaki sesler! Dediklerini pek anlayamıyorum oğlum." Evet, tam zamanıydı ve benim çıkmam gerekiyordu artık. Babam, her seferinde buraya geldiğimi bilmemeli! Anlamaması için, hızla uzaklaşmıştım oradan. Hızlı adımlarla ilerlerken, bir şey unutmuştum galiba. Geri dönmüştüm ve ringde duran Asu'ya öpücük yollamıştım. Allah'ım ne yapıyorum ben, bu nasıl bir sevgi diye düşünürken; "Ah!" diyerek durmuştum.

"Ne oldu Mehmet?" diye bir ses yükselmişti telefondan. Evet, sevgi yumağı olmaya çalışırken, kafamı duvara vurmuştum. Bravo!

"Bir şey yok baba, sen konuşmaya devam et." Diyerek güzelce kıvırmıştım.

"Artık, şirkete gelmelisin! Seni bekliyoruz." Her ne kadar şirketi sevmesem de gitmeye mecburdum. Şirketin bana kazandırdığı, şan ve şöhreti seviyordum sonuçta.

"Of, baba gelmek zorunda mıyım?" Sitemlerim, karşıya mükemmel iletilmişti.

"Mehmet!" demişti sadece. Yani bu gelmek zorunda olduğumun kanıtıydı.

BU IKINCI KURGUM VE YAZARKEN HEYECANLANDIM ❤ UMARIM BEĞENİRSİNİZ.

BÖLÜM NE ZAMAN GELİR GERÇEKTEN BİLMİYORUM.

KUM TORBASI Where stories live. Discover now