6. BÖLÜM

571 88 239
                                    

Yeni kapak❤❤

Seke seke girdiğim Acil Servisin sedyesinde oturuyordum. Ayağıma ne olduğunu anlatan Kaan, yanıma geldi. Doktorun ufak bir incelemesinden sonra röntgen odasına gönderildim. Her ne kadar ayağıma dokunurken, doktora küfür etmemek için kendimi zor tutsam da artık radyasyondan çıkmıştım.

"Hastanelerden nefret ediyorum" dedikten sonra sadece kafalarını sallamışlardı. Gerçekten hastaneler beni boğuyordu. En son teyzemi kaybettiğimde buraya gelmiştim. Neden kurtaramadılar ki? Düşüncelere dalıp, gözlerimden bir damla yaş gelince Kaan'ın dürtmesiyle yönümü çevirmiştim.

"Oha, sen ağlıyor musun? Alt tarafı ayağın incindi be Mehmet!" Alay konusu olacağımı sanmışlardı ama son anda aklına gelen şeyle omuzuma dokunmuştu. Sadece kafamı eğerek yanıt vermiş oluyordum.

"Mehmet Bey, sadece ayağınızı burkmuşsunuz. Ufak bir sargıdan sonra gidebilirsiniz!" diyen doktora sadece gözümü devirerek baktım. Yaklaşık bir saatin sonunda gelen sonuçlar her ne kadar beni mutlu etse de sormadan edemedim.

"Madem sadece burkulma, neden sarıyorsunuz?" Bu söylediğimin üzerine onlarda kafasını sallamıştı. Ee haklı değil miyim?

"Korkulacak bir durum yok evet, sadece ayağınız sabit durması açısından sarmamız lazım. Tabi siz istemiyor ve sabit tutarım diyorsanız..." derken Ceyda lafa atlamıştı.

"Sargıya alınsın!" dedikten sonra gözlerimi ona çevirmiştim. Bakışlarım, "Hasta benim ve buna ben karar vermeliyim" gibi bakarken bunu ona tabi ki söylememiştim. Sadece kafamı sallamıştım ve ayağım sargıya alınıyordu.

Sargıya alınan ayağımın üzerine her ne kadar basamasam da, artık evde ve yatağımdaydım. Annemin ayağımı görmesiyle yanımda belirmesi bir olmuştu. Nasihatlerini dinlerken Ceyda ve Kaan çoktan gitmişti.

"Oğluşum, bundan sonra at binmek yok" diyen anneme gülümsemiştim. Ah bana hâlâ oğluşum diyor ve ben ayağımın ağrısından ona kızamıyordum bile.

"Anne, sadece burkuldu. Bu demek oluyor ki at binmek de sıkıntı yok" dedikten sonra saçlarımı okşamıştı.

"Sana ne hazırlatayım" dedikten sonra yerinden kalkarak; "En sevdiğin hamburgerden ister misin" demişti. Gözlerim fena bir şekilde açıldı ve kelimeler boğazıma düğümlendi. Bir andan kendime gülmüştüm.

"Anne, hazırlat ama şimdi değil. Ben biraz dinlensem olmaz mı?" dedikten hemen sonra kafasını onaylarcasına sallamıştı ve odamdan çıkmıştı. Üzerime iyice yorganı çekip tam uyuyacakken aklıma Asu'nun gelmesiyle elime telefonumu aldım. Bir yandan gülüp bir yandan da ayağımın fotoğrafını çekiyordum.

"Minnoş bir ayak ve sarılı! Ah Asu canım yanıyor; gelip bir çorba yapar mısın?" Mesajı göndere bastıktan sonra gülmeye başlamıştım. Az önce acılar içinde kıvranan Mehmet şimdi odayı inletecek cinsten gülüyordu. Asu gerçekten ne tepki verecek bilmiyordum ve yaklaşık on dakikadır mesajını bekliyorum. Tam umudumu kaybedip telefonu yerine koyacakken bildirim gelmişti.

"Hasta mısın?" diyen Asu'ya göz devirerek mesaj yazacaktım. "Ayağımı attım be vicdansız, görmüyor musun?" demek isterdim ama demedim.

"Evet, hem de çok. Bak hastanelere düştüm ve yeni eve geldim." diyerek fotoğraf atmıştım. Yani, ona fotoğraflarımı atarak kolaylık sağlıyordum. İleride lazım olabilirdi. Tekrar bildirimin gelmesiyle, yüzüm düşmüştü.

"O anlamda hasta mısın demedim! Paronayak olduğunu daha önce de söylemiştim değil mi? Beyin hücrelerin senden bağımsız ilerliyor haberin olsun, onlara dur diyebilirsin. Bana ne Mehmet bana neee!" yazdıktan sonra yüzüm düşmüştü. Bu kız bana laf sokmaktan vazgeçmeyecek mi ya da ben o lafları ne zaman umursamaya başlayacaktım? Galiba hiçbir zaman...

KUM TORBASI Where stories live. Discover now