3. BÖLÜM

1K 128 339
                                    

Medya: Mehmet, Kaan ve Ceyda 

Bir yandan gözüm telefona odaklanıyor bir yandan da muhabbete katılmaya devam ediyordum. Bildirimi sessize aldığımdan, mecburen göz ucuyla bakmam gerekiyordu.

"Gece gidiyoruz değil mi?" Aniden kafamı kaldırmıştım ve Ceyda'yla göz göze gelmiştik. Ben galiba bir şeyleri unutmuştum ve bu güzel bakışlar değildi.

"Nereye?" demiştim ve unuttuğumu belli etmiştim.

"Ne oluyor sana Mehmet! Yine nereye odaklandın?" Keskin bir bakışları vardı ve bu beni korkutmuştu. Hayatta, ailemden sonra arkadaşlarıma değer veririm. Çocukluktan bu zamana kadar asla ayrılmadık ve ailelerimiz de fazlasıyla samimi. Bazen ufak atışmalarımızı saymazsak, beraber büyüdük kısaca.

"Bir anlık dalgınlık Ceyda, kızma. Saat sekizde alırım seni." Gözlerindeki ateş gitmişti ve yerini parıltı alıyordu.

"Canım kardeşim! Böyle şeyler seni mutlu edince ben ayrı seviniyorum." diyerek gülümsemiştim. Öpücük atarak karşılık vermişti.

Güzel muhabbetlere devam ederken, telefonuma bildirim gelmişti. Ekranı yavaşça yukarı kaldırmıştım ve gözlerim büyümüştü. İsteğimi kabul etmişti ve ben asla böyle bir şey beklemiyordum. Asu'nun ruh halini gerçekten bilmiyordum ve ne yapacağı hakkında fikir de üretemiyordum. Söyleyecek sözlerim yoktu ve pat diye de görüşmek istediğimi söyleyemezdim. Bunları düşünürken, yükse sesle;

"Gençler, bir kızı nasıl ikna edersiniz buluşmaya?" demiştim ve neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum.

"Ne! Bunu Mehmet Solmaz mı diyor? Çevresinde onlarca kız varken hem de." Bu gerçekten doğruydu!

"Benimle ilgili değil ya! Ben kız tavlamayla uğraşmadığım için anlamıyorum." İçimden gülmeye başlamıştım ve bunu belli etmemem gerekiyordu. Kıvırdığımı düşünmüştüm.

Tam Kaan anlatmaya başlayacakken; "Kalkalım artık, daha hazırlanacağım." demişti Ceyda. Ben ondan taktik alacakken neden böyle yaptın ya! Yüzümü asarak cevap vermiştim.

"Okey! Akşam alırım seni." Hesabı ödedikten sonra kafeden çıkmıştık. Vedalaştıktan sonra herkes yoluna devam etti. Telefonu yerine taktıktan sonra, sesli mesaj kısmına ayarladım. Bu sayede hem araba kullanacak hem de mesaj atacaktım.

"Bana gerçekten boş yere vurdun ve bunu hak etmedim!" diyerek yanıtlamıştım. Harfi harfine yazdıktan sonra, gönder demiştim. Mesajı beklerken yoluma devam ediyordum ve ne yazacağını merak ediyordum. Yola odaklanmışken telefonumun çalmasıyla yönümü değiştirmiştim. Cevaplaya basarak konuşmaya başlamıştım.

"Efendim baba!" Of, ben her gün hesap mı verecektim bu hiç adil değil! Bunları tabi ki babama söylememiştim.

"Neredesin?"

"Eve gidiyorum, ne oldu?"

"Bana haber vermeden çıktın ve bunu sekretere ilettin öyle mi? Bu tarz emri vakileri sevmiyorum biliyorsun!" Nefes al ya, bu kadar önemli mi bu iş Allah'ım.

"Bizimkiler geldi baba, çıkmak ve nefes almak istedim. Şuan araba kullanıyorum, evde görüşürüz" diyerek telefonu kapatmıştım. Ne şirketmiş arkadaş, bir bu eksikti. Babamla konuşurken bildirim gelmişti ve sesli yanıt vermek için mesajı açmıştım.

"Sonuç!" demişti. Sayıyla veriyor olmalılar değil mi? Yoksa hayat sıkıcı olur.

"Bir özrü hak ediyorum değil mi? Sebepsiz yere vurdun ve gözüm mor bir şekilde gezdim ben." Birazcık vicdanı varsa ve akıl edebilirse anlamış olabilirdi. Hızla gittiğim yolun sonunda, artık evdeydim. Arabayı otoparka bıraktıktan sonra, zile basmıştım.

KUM TORBASI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin