Bölüm 1: "Yere Ne Kadar Yakın, Yıldızlara O Kadar Uzak."

413K 11K 29.9K
                                    

"Kaybolduğumuzu sandığımız yerde aslında kim olduğumuzu bulmaya başlarız."

Multimedya :)

Lütfen hikâye için bir şarkıyı siz bırakın, bu hikayeye yakışan şarkıyı hikâyenin şarkısı yapalım.

İlk bölümü tez vakitte yazdım ve okumanız için getirdim. Lütfen ve oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. 🖤

🧷

Bölüm 1: "YERE NE KADAR YAKIN, YILDIZLARA O KADAR UZAK."

Biri sizden kalbinizi, elini göğsünüze daldırmadan da alabilirdi.

Evin biriken çöplerini atmaktan nefret ediyordum.

Evet, gençler bundan gerçekten nefret ediyordum.

Tabii bu, nefret ettiğim şeylerin başını alıyor değildi. On sekiz yaşındaki yarı bir ergen olarak çoğu zaman hayatımın büyük kısmından nefret ediyordum. Sabahları erken kalkmaktan, erkek kardeşimin odama izinsizce girerek böğürerek konuşmasından, sakladığım abur cuburları bulmasından, ansızın gelen misafirden, birbirine dolaşan kulaklığımdan, çantada bulamadığım akbilimden, son dakika kaçırdığım otobüslerden, regl ağrısından, burnunu karıştıran insanlardan, tuvalette sigara içen tiplerden, yolda yürürken kırmızı kaldırım taşlarına birinin benden önce basmasından, yere tüküren insanlardan... Hepsinden nefret ediyordum!

Ve tabi evin çöpünü atmaktan.

Şu sıralar yalnızca bir şeyi seviyordum.

Kütüphanede kestiğim yakışıklı çocuğu.

Pardon, taşı.

Kıs. Kıs. Kıs.

Adı, Oğuz'du.

Eh, tabii benim de bir adım vardı. Bestegül. Yani, adım Bestegül'dü. İsmimle bir sorunum yoktu, kendisini çok sevmesem de babannemin bana bıraktığı yadigâr ismi olduğu için hep bir samimiyetim olmuştu. 18 yaşında, üniversite sınavı için gün sayan, sabahları okula gidip, öğleden sonra etüte kalan ve haftasonları dershaneye giden, oldukça sıradan bir kızım. Hakkımda bilinmesi gereken pek bir şey de yoktu aslında. Sonuçta kendinize dönüp baktığınızda beni görürsünüz. Sizler gibiyim işte. Çilekeş yaşıyorum.

"Bestegül, çöpün suyunu akıtma evladım."

Ayakkabılarımın bağcıklarını aceleyle bağlayarak doğrulduğumda, annemin kapının eşiğinde ah vah ederek söylendiğini gördüm. Beni dershaneye uğurlamak için erken kalkmış, giderken çöp poşetini elime tutuşturmuştu. Bağcıklarımı bağlayarak doğrulurken söylendim. "Poşetin altı delik anne."

"Sus, annene karşılık verme."

İşte anneler... Onları bilirsiniz, bu yüzden size annemden bahsetmeyeceğim. Çöp poşetini kendimden uzak tutarak inmek için basamaklara yöneldiğimde, annem yünlü pijamaları içinde bana seslendi. "Okuyarak git gel evladım."

Omzumun üzerinden ona baktığımda içimi tarifsiz bir duygu kapladı ve indiğim basamakları çıkarak annemin yanına vardım. Kızarmış görünen yanağına ıslak, abartılı bir öpücük kondururken sevgiyle ona baktım. Aniden kalbimde bir ağrı hissetmiştim, annemi çok severdim. O da beni yanaklarımdan öperken, "Elbet okuyarak gidip geliyorum," dedim, okuyarak geçireceğim sürede yakışıklı çocuklar kestiğimi anneme söyleyemezdim tabii. "Hadi içeriye gir de uyumaya devam et."

Atkımı düzeltti. "Sağ salim gidip gel anneciğim."

Onu bir kere daha, huzursuz bir şekilde gümbürdeyen kalbime anlam veremeyerek öptüm. "Bay bay."

YERE YAKIN YILDIZLARA UZAK. |RAFLARDA|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin