XVI

1.6K 184 117
                                    



"Kız kardeşinin geceliği bence bana güzel oldu." Kapı tarafından gelen Harry'nin sesini duyduğumda, başım refleksle o tarafa döndüyse de görüntümün netleşmesi ve karşımdaki güzelliği fark etmem yaşadığım şoktan dolayı birkaç saniye gecikmeli olmuştu. Harry, karşımda kapıya yaslanmış, beyaz tül geceliğiyle bir dizini diğerinin arkasına saklayarak bana gülümsüyordu. Ona doğru kolumu uzattım.

"Buraya gel."

Ayaklarında hiçbir şey olmadığı için parmak uçlarında zıplayarak yatağa geldi ve beklemediğim bir anda üstüme atladı. Bu ikimizi de güldürmüştü. Kolları iki yanımdan destek alırken aşağıdan ona bakıyordum. Gülümsediğinde gözleri adeta kayboluyor, yanağındaki benin hemen yanındaki gamzesi ortaya çıkıyordu. Yüzüme doğru salınan dolgun buklelerini kulağının arkasına yerleştirdiğimde, dudaklarını benimkine yumuşakça  dokundurmaya başladı. Dizlerinin ve kollarının üzerinde duran bedenini de üstümde hissettiğimde, sıcaklığı tüm vücuduma yayılmıştı. Onu bir tarafa atmış ve kollarından hiç ayrılmadan üstüne yerleşmiştim. Sürekli onunla olmak isteyen tarafım gittikçe baskınlaşıyordu ve kendimi durduramamaktan çok korkuyordum. Harry bunun farkındaydı. "Sorun değil."

Gittikçe artan kokusuna, benimkinin de karıştığını biliyordum. Öpücüklerimize ara vermeden hemen önce yanaklarını kavradım. Loş ışıkla aydınlanan odada parıldayan gözleri, benimkiyle buluştu. Dudaklarım çenesine indi, oradan boynuna doğru ince bir yol çizdim. Omega ise başının altındaki yastığa göçük oluşturuyordu. Boynunu biraz daha açtı. Doğru yere kondurduğum öpücükle dudaklarından ufak bir inleme kazandım. Burası, mühümleyeceğim yerdi. Ama bunun için doğru yer, doğru zaman burası değildi. Yavaşça yanına uzandığımda, hemen kafasını bana çevirdi. Uzamış sakallarıma tırnaklarını sürterken gülümsüyordu. Bana sırtını döndükten hemen sonra bedenini bana yaslamıştı. Ufak bedenine arkadan sarıldığımda gözlerini kapamış, yüzünde hala bir tebessüm vardı.
Boynundaki saçları geriye çekip tekrar öpücükler kondurdum. Belimdeki ellerime sıkı sıkı sarıldı. "Beni öpmen, okşaman bana dokunman çok hoşuma gidiyor."

Utanarak söylediğinde her ne kadar kahkaha atmak istesem de, masumluğu yüzünden gülümsedim. "Buna sevişmek deniyor Harry."

Dediğime yaramazca kıkırdadı. "Onun devamı olduğunu sanıyordum."

"Evet. Var. Olacak. Sadece bize biraz zaman ver."

Onu kollarımdan ayırmadan başucundaki muma uzanıp söndürdükten sonra o gece onun güzel kokan saçları içinde uyuyakalmıştım.

~•~•~•~•~•~•~•~

Gürültülü bir şekilde kapıya vurulduğunda, kendime gelmeye zaman harcamadan hızla açtım. "Atlılar! Geliyor! Kralın muhafızları!"

Hank'i yolumdan çekilmesi için kenarı itip nerede olduklarını görebilmek için konaktaki en yüksek yere çıkmıştım. Birkaç metre ötedeki ağaçların kıpırdaması ve gelen sesler, bize geç bile kaldığımızı söylüyor gibiydi. Odaya Harry'i almak için geri döndüm. Şaşkınlığından dolayı durmadan bir şeyler sorsa da, konuşmakla zaman kaybetmek istemediğim için onu hızla ata bindirdim. "Hank! Biz uzaklaşıncaya dek sen onları oyalayabildiğin kadar oyala."

Onlar gelmeden konaktan çıkmış olsak bile Hank'in onları ne kadar oyalabileceği belirsizdi. "Harry, seninle yaptığımız ilk yarışı hatırlıyor musun? Aynı öyle atını sürmeni istiyorum."

Önümden hızla gittiğini gördüğümde Hank'le başımı selamlayıp ben de peşinden koşturmaya başlamıştım bile. Ona kısa sürede yetişmiştim. Konaktan yeterince uzaklaşmıştık ama hala atlarımız koşmaya devam etmek zorundaydı.

Yorulduğunu biliyordum, ben de yorulmuştum. Belki de saatler sonra ilk kez durduğumda, Harry'nin ne kadar süredir arkamdan gelmediğini, hatta hangi ara arkamda kaldığını ve fark etmememi sorgulamaya başlamıştım. "Harry!"

Kınından çekilen kılıçların sesini duyduğumda, kapana kısıldığımı fark etmiştim "Atından in ve kılıcını yere bırak Louis. Kral Willheim böyle emrediyor."

İleride bunu yaptığım için kendime kızacağımı biliyordum ancak, Harry'nin onların elinde olduğunu biliyorken, onu yalnız bırakmamak için elimden gelen tek şey, onlara teslim olmaktı.

Saraya getirtildiğimde, yargılama salonunda kral ve 2 muhafızından başka kimse yoktu. Willheim altın tahtında bacak bacak üstüne atmış, bir dirseği kolçağa dayalı bana bakıyordu. "Nihayet Louis. Almanya'ya varıp da neden bu kadar geciktin anlamış değilim."

"Size nasıl açıklayacağımı planlıyordum."

"Senin açıklamana gerek yok. Oğlum baban tarafından öldürüldüğünden beri limanlarda hangi insanların gezip tozduğuna daha da dikkat ediyoruz."  Babamı, onun öldürdüğünü hatırladığımda acım öfkeye büründü. "Hayır, hayır Louis. Bilseydin sen de hak verirdin. Sinirlenmene hiç gerek yok. Hem de alfa kralına karşı." Willheim ayağa kalktı ve meydan okurcasına bana doğru yürüdü ta ki burnumun ucuna gelene kadar. "Şimdi, bana öldürmek yerine kaçırıp topraklarımıza gizlice soktuğun hain kanından olan alfayı nereye sakladığını söyleyeceksin."

Sesinin baskınlığı, beni sinirden deli ediyordu. Yumruklarımı sinirle sıktım. Beni tutan muhafızlar olmasaydı çoktan onu kendi ellerimle öldürmüştüm.

"Alfa değil majesteleri, o bir omega." Kralın arkasından gelen ses Clementine'ye yani eski nişanlıma aitti. Clementine ve adamları Harry'i sürükleyerek salona getirdiğini gördüğümde, muhafızların güçlü kollarından kurtulmak için çabaladım. Willheim bana tokat attı. "Bana haber vermeliydin!" Sinirle tahtına tekrar geçip oturduğunda burnumdan akan kanı silmek için kolumun tekini kurtardığımda, diğerini de serbest bırakmışlardı. "Kendini ne kadar tehlikeye attığından haberin var mı?! Seni oraya bir omega için göndermedim! Şimdi onu ve bir saray dolusu insanı öldürdüğün için başın dertte!"

"Alfa olsaydı aynısı olmayacak mıydı?"

"En azından girdiğimiz tehlikeye değerdi. Kana kan.  Omegayı ne yapacağım ki? Kurtulun şundan."

"Hayır!" Hızla öne atıldığım için, muhafızlar tekrar kollarımı tutarak geri çekmişlerdi. "Babası ve tüm halk onu alfa olarak biliyor. Bu yüzden elimizde olmasının iyi olacağını düşündüm. Ölmesi gerekmez. Onun bir suçu yok."

"Oğlumun ve annenin de bir suçu yoktu. Onların intikamını almayacak mısın?"

Harry'e baktığımda, gözlerinden akan yaşlar yutkunmama sebep olmuştu. "Onu öldürmek hiç kimseyi geri getirmeyecek. Ama sen babamı öldürdün. Önce bana bunu açıkla!"

"Vatana ihanet ettiği kanıtlandı Louis. Baban bir haindi. Seni affettiğim için minettar olmalısın. Bir dahaki saygısız konuşmanda aynı şekilde affedici olmam haberin olsun." Willheim üstündeki kürk kabanı kalkar kalkmaz düzeltti. "Duruşma burada bitmiştir. Canını bağışlıyorum. Birkaç gün mahzende yatmak yaptığına adil bir ceza olacaktır." 

"Lütfen, ona zarar verme."

Willheim, kapıdan çıkmadan önce söylediğim şeyden dolayı ikimize bir göz değdirdikten hemen sonra salondan ayrılmıştı.

my old man is a thief » a/b/oTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang