♧ BÖLÜM ●18● ♧

745K 8.7K 3.3K
                                    

Hellö 💦

Bir rüya görseydim, acısıyla yanan gözlerimin feryadıyla uyanırdım. Başıma gelenler ve olacaklara karşın içime oturmuş o lanet yumru bedenimi zelzele etkisi ile sarsıyordu. Kimse üzerimdeki etkisine bakmaya yeltenmiyordu. Onlar için bu önemli değildi çünkü. Onlar için yapılan gösterinin gerçeklik payı söz konusuydu.

Olduğum yerde stresle durmuş etrafıma bakınarak yürürken bile aklımdakiler gözümün önünden geçiyordu ve baktığım hiçbir şeye dikkat edemiyordum.

En güzel hissiyatın bir tüy etkisi kadar hafifliğini andırıyordu her şey. Susuz kalmış bir balık kadar feryadımla çırpınıyordum. Derin nefeslerimle yanıyor, ölüme git gide yaklaşıyordum.

Sonra gökyüzü bir şimşek çakıyordu ve karanlığımı aydınlatıyordu. Kuzguni soğuğun altında yanan bedenime bir yol gösteriyordu ama yol asla istenilen kadar iyi olmuyordu.

Benim yolum iyi gibi gözüküp bedellerle yüklenmiş bir uçurumu andırıyordu. Anlamadığım ise uçurumda takılı kalmış bedenim değil, orada dikilmeye direnen aklımdı.

Oyunu bırakmam gerekiyordu. Bırakmak koşulunda kaybedeceğim sadece çevremdeki insanlar olmayacak mıydı?

Önceden de yoklardı ve ben hayatımı yaşamıyor muydum?

Yo, artık eskiden kelimesini kullanacak kadar cesaretli olamazdım. Eskiyi üzerime yüklenecek kadar da bedenime düşman kesilmemiştim. Ama aklım ve gerçeklerin birleştiği o uçurumda nedensizce ben kaybediyor gibi hissediyordum.

Sokaktan dönüp evimin olduğu caddeye geldiğimde yüzüm daha da asılmıştı. Saat 5'i geçiyordu ve benim çoktan evde olmam gerekirken ben miskin adımlarımdan kendimi ileri atamıyordum.

O eve gidip herkesin yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum. Ablama nasıl bakacaktım, anneme olayı nasıl anlatacaktım ki?

Aklımda sayısız senaryo dolanıyordu ama hepsi içimdeki korku ile yüzleştiğinde küçük bir fanusa kapanmayı göze alacak kadar korkak davranıyordu.

Ben ne yapacaktım, kendi gerçeklerimi insanların yüzüne vurmak konusunda ne denli cesaretliydim bilmiyorum. Öylece yüzdüğüm ıssız gölün ortasında hapis kalmış gibiydim. Ne kadar çırpınırsam, insanların dikkatini çekmeye çalışırsam çalışayım, bir toz tanesini andırırcasına dikkat çekemeyecek kadar görünmezliği ruh olarak bellemiştim.

Evimin önüne geldiğimde bedenimde o kadar büyük bir acı yer alıyordu ki. Kasılmıştım. Nefesim daralmış ve ben nedense ağlama isteğim ile yüzleşiyordum. Sanki başı boş dolanan bütün ruhlar üzerime yüklenmiş ve beni ezip geçmek ister gibiydi.

Yenilmeye her zamankinin aksine delicesine direneceğim tutmuştu. Kenarda otursam, o pislik adamın bana yaptıkları ile baş başa kalsam ne olurdu? Kimsenin canı sıkılmazdı değil mi?

Ama o anda aklıma dün gece tanıştığım adamın, ablamla ilgili söyledikleri geldi.

Ben onlara söylemezken ablamın hala Serkan denen şerefsize aşkla bakmasına nasıl razı kalacaktım ki?

Üzerime çökmüş ağırlık kadar bir ağırlık daha bindi üzerime. Çünkü o anda arkamda bir hareketlenme farkettim. Korna sesi ve hemen ardındansa kapı açılması...

Nedense arkama dönmek hiç istemiyordum. Eve girmeye bile razıyken arkamdaki manzara, göreceklerim beni korkutuyordu.

Kayıp olduğum bir savaş vardı. Herkesin ölü bedenleri yerde toprağı ağlatırken yanan yüreğime bulabildiğim çare sağ kalmam bile değildi.

V.I.P 08 KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now