BÖLÜM 10 (Part 2)

593 49 9
                                    

Chanyeol

Bay Wu ve o ikisiyle buluşmak için evden çıktım. Yolda ilerlerken tek düşündüğüm çiçeği burnunda sevgilimi evde yalnız bırakmamam gerektiğiydi. Önemli bişey olmasa çağırmazdı Yifan bizi, acaba ne diyecek gerçekten merak ediyorum. Küçük sevgilim umarım evde tek başına iyisindir. Ahh! nasıl da böyle beni kendine bağladı. Ama cidden o ufaklık çok tatlı! Umarım ikimizinde dertleri sona erer ve onunla bu yüzyılda mutlu yaşarım!

Yakışıklı Soo,

baldan bile tatlı soo,

kalp dudakların, o tatlı büyük burnunla en havalısı sensin,

kısa boyunla benim gibi bir devi tamamlıyorsun.

Sana tamamen tutuldu bu hayalet…

 Evet onun için yazdığım bu saçma şarkıyı kalın sesimle söylerken cafeye geldiğimi farkettim. Tamamen camdan olan kapıyı açtım içeriye girdim. Gözlerim bir robot gibi taradı tanıdık yüzleri. İşte oradalar! Ama neden YİFan gelmemiş hala? Ahh bu ikisiyle olmak istemiyorum. Şimdiden gerildim.Yavaşça bana bakan çiftin yanına gittim.

‘Merhaba! Bay Wu gelmedi mi?’ Ahh! kör müyüm acaba! Nasıl soru bu, rezillik. Adamın olmadığı belli işte, derken Minseok ağzımın payını verdi.

‘Gördüğün gibi yok!’ Acımasız şey insan onca yüzyılın hatrına biraz iyi davranır!

‘Sevgilim! Lütfen sakin ol. Merhaba Chanyeolshi. İşi çıkmış, geç gelecek lütfen oturun.’

En azından şu Luhan denen adamda biraz insanlık var. Mutlu ediyo mudur Minseok’u? Ediyodur. Öyle olmalı! Bunca acının ardında o mutlu olmalı. Evet ona kızgınım ama onun benim yüzümden intihar ettiğini bilmek bu kızgınlığımı alıyor. Biz bir zamanlar birbirimiz için canlarımızı feda etmiştik. Bu öyle basit bir şey değildi. O anılar aklıma geldiğinde yeniden gözlerim doldu çünkü geçmişte böyle büyük aşk yaşayan insanlar olarak şu an bu durumda olmamız canımı sıkıyordu. Evet ben de başkasına aşıktım fakat en azından onunla bu şekilde olmamalıydım. Kafamı kaldırıp onun yüzüne sabitledim gözlerimi. Hiç değişmemişti. Hala sinirliyken, gözlerinden ateş çıkıyor, dudaklarını ısırıyor, yanaklarını çökertiyordu. İlk defa onu bu kadar ayrıntılı incelemiştim bunca yüzyıl sonra. O da bana bakıyordu. Siniri gitmiş gibiydi. Onunda gözlerine hüzün yerleşiyordu yavaş yavaş hissediyordum.

‘Chanyeolshi! Ben özür dilerim.’ Dileme Minnie, özür dileme!

‘Ahh! Önemli değil Minseok! Unutmak senin suçun değildi.’ Bu sırada Luhan hiç konuşmuyor sadece olayın gidişatını izliyordu.

‘Hayır Chanyeol! Artık herşeyi hatırlıyorum. Ben ben aptalım! Lütfen beni affet!’ Sesi titremeye başlamıştı.

*Sen böyle özür dilerken. Seni nasıl affetmem!*

‘Asıl sen beni affet! Seni koruyamadım. Herşeyin sorumlusu benim. Kendini asla üzme Minnie asla ardına bakma artık. O seni mutlu ediyor. Gözlerinde bunu görüyorum. Herşeyi tekrar unut. Beni ve ailemi, acılarını herşeyi unut ve mutlu ol! Bunu hakediyorsun.’

Şimdi ikimizde hafiften ağlamaya başlamıştık. O mahçup bakışlarla önce bana daha sonra sevgilisine baktı. Luhan ona onay verici şekilde başını salladı.

‘Chanyeol, sana sarılabilir miyim? Biliyorum bunca şeyden sonra buna hakkım yok ama bu şekilde olmak beni üzüyor. Sen benim için ben senin için canımızdan olduk ve artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacaksada, kötü ayrılmayalım.’

Evet bundan sonra birleşemezdik. Kaderimiz bu şekilde yazılmıştı. O an ikimizde kaderimizin bizi asla biraraya getirmeyeceğini biliyorduk. İkimizde farklı adamlara aşıktık. Ama düşman olamazdık.

‘Evet Minseok! Gel buraya.’ Ona sıkıca sarıldım. Eskiden sincap diye sevdiğim küçük adama. Bu arada ben hep küçük adamları seviyorum galiba.. Neyse bu tatlı ve dostça sarılmanın ardından beklenen adam gelmişti.

‘Merhaba. Sizi böyle görmek ne güzel! Barıştınız demek. Kusura bakmayın geç kaldım.’

‘Bizi neden çağırdın?’

‘Evet Luhan güzel soru. Sizi neden çağırdım, söylemeli miyim?’ İşte sonunda delirdi.

‘Tabiki söylemelisin. Yoksa bu gece burada toplanmamızın önemi kalmaz! Sinirlenmemeliyim! Sakin ol Chanyeol!

‘Tamam! Ama çok iyi şeyler söylemeyeceğim.’ Ne yani, ne demek istiyor bu adam. Konuşsana niye duruyorsun. Bu sefer ne oldu? Bunları düşünürken lafa atladım.

‘Artık konuşacak mısın! Çünkü birazdan meraktan kalp krizi geçireceğim de!’

‘O zaman söylüyorum ama.. Soru sormayın bana. Siz ikiniz burda ancak bir hafta kalabilirsiniz. Daha sonra geçmişe geri döneceksiniz…’ Hayır! Şaka yapıyor değil mi! Öyle olmalı.. Yok..sa ben…

‘ Sen ne dediğinin farkında mısın! Ne demek geri döneceğiz! Şaka yapıyorsun değil mi? Tam herşey düzelmişken buna izin veremem!’

Çok sinirliydim ve üzgün. Aptal ben nasıl burada sonsuza kadar kalacağıma inanmıştımki! Kader hiç yüzüne gülmemiş, şimdi mi gülecekti! Minseokta ben de karşı çıkmaya başlamıştık. Ben Gidemem, gitmemeliyim! Ama cidden hayat bizimle büyük bir oyun oynuyo ve elimizi kolumuzu bağlıyordu. Mutlu olmak kaderimiz değildi. Bunu anlamıştım. Yapacak hiçbirşeyimiz yoktu. O lanet hayata geri dönecektik.

‘Neden şimdi? Neden elimizden bir şey gelmiyor!’

‘Minseok sakin ol! Emin olun bende bilmiyorum. Ne olduğunu anlamıyorum. Bana böyle emir verildi. Ama karşı çıkmaya çalıştım. Çözemiyorum neden ikiniz de tamamen birbirinizden vazgeçtikten sonra böyle oluyor.’ Neden olacak biz bu hayatın kurbanlarıyız. Oyuncak gibi oynuyor bizimle. Hayır anlımda enayi, herşeyi yapabilirsiniz de yazmıyorki. Kahretsin! Soo ben ne yapacağım?!.

‘Yaa gerçekten bir yolu yok mu? Ben onu bırakamam Bay Wu!’ Haykırıyordum artık. Bu seferde sevdiğim adamı bırakamazdım!

‘Özür dilerim! İkinizde sonunda mutlu olmalıydınız ama cidden yapacak bir şey yok. Ben çok Üzgünüm!’ Bay wu çok mahçup ve üzgündü. Luhan ve minseok ağlıyordu. Ben ise hala şoku atlatamıyordum. O ara Minseok bana baktı ve konuştu.

‘Sen de aşık oldun değil mi? Ben artık kaderimiz böyledir diye anlamaya çalışıyordum herşeyi. Ama Chanyeol, Efendim! Bizim kaderimizde mutlu olmak yazmıyormuş. Biz hala geçmişin cezasını çekiyoruz. O gün size evlenin dediğim de evlenseydiniz belki de bunlar olmazdı. Sizi ben mahfettim. Size aşık olmamalıydım. Efendime o gözle bakmamalıydım! Özür dilerim!’

Aptal çocuk! Neden o öyle konuşuyor şimdi. Cidden hatırlamış geçmişi. O konuştukça o acılar tekrar etti beynimde. O böyle konuşunca yeniden nefret ettim kendimden. Asıl acıyı o çekti. Bunlar geçmişti, geçmeliydi. Neden yeniden aynı şeyler olmak zorundaydı. Ona tekrar sarıldım. İkimiz de en büyük suçumuz olan ‘aşk’ ın acısını hiç durmadan çekiyorduk. Bu günah yüzyıl sonra bizi yeniden diriltmişti cezalandırmak için. Biz kesinlikle lanetliydik. Ve bu laneti iki masum insana daha bulaştırmanın verdiği utanç, yüzümüzü yere eğiyor, en büyük utançlara bizi sürüklüyordu.

‘Biz özür dilemeliyiz! Luhan ve benim sevdiğim adam Kyungsoo’dan! Bu pis kadere onlarıda sürükledik…’

Biraz daha konuştuktan sonra cafeden ayrıldık.

Peki şimdi ben ne yapacağım? 

( Okuyan arkadaşlarımın dikkatine.. Sonra ki bölüm final olacak. Şimdiye kadar destekleyen herkese teşekkür ediyorum.. Yorum ve votelerinizi eksik etmeyin. :) )

AŞKIN KÜLLERİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora