B.M2

1.8K 103 23
                                    

           Bazı anlar vardır; ölüm size o kadar yaklaşır ki, her şeyin sona ermesi gözünüze o kadar kolay bir şey olarak görünür ki sizi hayatta tutan korkuluktan atıverirsiniz kendinizi.
             Ölümün sizin yaralarınızı saracağını zannedersiniz ama hayır, ölüm sadece sizin yaralarınızı sarmakla kalmaz aynı zamanda kalbinizde daha büyük yaralara sebep olur.
            Siz, ölümün çekim gücünün etkisine girdiğinizde bu sefer de çıkmak istersiniz oradan ama hayır, ölüm sizi içine çekmesini bilir ancak sizin dışarı çıkmamanız için etrafınıza alevden ağlar örür ve siz o alanda geçirirsiniz yaşamınızı. Herkes sizin öldüğünüzü düşünür. Oysaki o alevli ağlar arasından hala daha sevdiklerinize ulaşmaya çalıştığınızı kimse bilemez: sadece siz ve sizi gerçekten sevenler...
...
            Bir silüet yavaş yavaş belirmeye başlamıştı önümde. Önce çizgi şeklindeki bir karaltı, sonrasında ise beyaz bir önlüğün gururuna bürünmüş orta yaşlı bir kadın.
             Sakin bir şekilde ayağa kaldırmıştı beni. Yüzündeki gülümseme bu sefer bir küçümseme olarak gözükmüyordu gözüme, aksine içime tatlı bir sıcaklık sunuyordu ve ben de daha fazla direnemeyip gülümsedim ona.
            Zihnim güçlü karartılarla dolu bile olsa gülümseyebiliyordum işte.
            Sanki damarlarıma öyle bir sıvı enjekte etmişlerdi ki ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi kaldırıp kısa bir gezintiye çıkarmışlardı beni ve evet anlamıştım, annem kesinlikle öyle bir yerde, o alevli ağların içinde  yaşamına devam edemezdi.
           Hemşire tekrardan dokundu omzuma.
            "Tebrikler, anneniz ölüm tehlikesini atlattı ama bir süre daha burada kalacak."
            Sonrasında ise kısa bir sessizlik kapladı etrafı.
            "Ama baban... Bence artık akrabalarına haber vermelisin."
          Omzuma hafif hafif vurarak uzaklaştı yanımdan.
            Mutluydum, çünkü hayatımın meleği hala daha yaşamaya devam ediyordu.
             Kızgındım, çünkü hayat benden kanatlarımı almıştı, uçamıyordum artık.
            Yerde emekleye emekleye oturdum bir koltuğa ve titreyen elime aldırmadan çıkardım telefonumu cebimden. Söyleyeceğim şeyi düşündükçe çığlık atmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyordu içimden ama yapamıyordum. Babam öleli 18 saat olmuştu ve hala daha o soğuk ameliyathane odasında morga götürülmeyi bekliyordu.
...
          İlk önce amcamı aradım. Babamın vefat ettiğini söylediğimde hattı sonsuz bir sessizlik kaplamıştı sanki. Sonrasında ise hiçbir şey söylemeden kapatmıştı telefonu. Sonra halamı aramıştım ve o hıçkırık seslerini duymuştum telefondan. Ben de ağlamak istemiştim o an ama hayır, ben güçlü olacaktım. Zaten dünyada yeterince zayıf insan vardı ve ben de o insanlardan biri olmak istemiyordum.
...
8 saat sonra
             Artık yoktu babam; onu toprağa teslim etmiştik, onu Tanrı'ya emanet etmiştik. Ve ben sözümü tutamamıştım. Dünyada az sayıda bulunan o güçlü insanlardan olacağım demiştim ama babamı o soğuk karanlığa teslim ederken sessiz bir şekilde duramamıştım, gözyaşlarım benden izin istemeden salmıştı kendilerini özgürlüğe ve ben öylece kabullenmiştim mağlubiyeti.
           Şimdi de annemin hastane odasında oturmuş yaşlı gözlerle  dışarıyı seyrediyordum. O sırada amcam girdi içeri, utangaç bir şekilde oturdu yanıma.
            "Inn Soe, sırası değil biliyorum ama daha fazla zaman kaybetmeden bu belgeleri imzalaman gerekiyor."
          Uykulu gözlerle süzdüm elindeki belgeleri.
            "Ne ki bunlar?"
            O bana huzur veren sesiyle cevapladı sorumu.
           "Annene şuan ne olacağını bilmediğimiz için bütün mirasın sana geçmesini sağlayan bir belge. Ama elbette annen tamamıyla iyileştiğinde geçersiz sayılacak ve siz kendi aranızda yapacaksınız miras paylaşımını."
            Anladığımı belli etmek istercesine iki üç kez salladım başımı ve amcamın verdiği kalemle imzaladım belgeleri.
            Amcamın yüzünde otuz iki dişini görmeme sebep olacak bir gülümseme oluştu bir anda.
           "Neyse sen kendini daha fazla yormadan uyu, yoksa uykusuzluktan seni de babanın yanına yollamak zorunda kalacağız ha ona göre."
             Bu hiç de komik olmayan şakasına isteyerek olmasa da gülümsedim.
            "Ya annem? Onun yanında kim duracak?"
            "Merak etme, ben beklerim onun yanında. Şimdi git ve uyu."
              Bu sözü karşılığında "tamam" anlamında salladım başımı ve çıktım odadan.
...
             Evimize vardığımda olanları düşündüm. Sadece beraber zaman geçirmek için ayarladığımız bir piknik bütün hayatımızı altüst etmişti. Amcam, halam, dayım, dedem kim varsa yıkılmıştı herkes. Erkek adam ağlamaz deniliyordu ama babam toprağa gömülürkenki amcamın hıçkırıkları bunun ne kadar yanlış bir söz olduğunu gösteriyordu işte. O adam babam için neler neler yapmıştı. Babam da, babam da amcamın mutlu bir evlilik sürebilmesi için ona ev vermişti, araba vermişti, büyük bir servet vermişti. Ve şimdi karşılığını alıyordu işte. Amcamın döktüğü gözyaşlarıyla, o adamın benim için yaptıkları ve yapacaklarıyla...
           Şanslıydım, beni kucaklayan böyle muhteşem akrabalarım olduğu için şanslıydım.
           Dünyanın en kara talihli insanıydım, yaşam sadece bir gün içinde bütün nefesimi benden çaldığı için dünyanın en kara talihli insanıydım.
...
Hiç okuyan yok ama yine de yeni bölüm atıyorum işte.
     

BANGTAN'IN MENAJERİUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum