B.M7

1.1K 72 6
                                    

Güneşin o kavurucu sıcağında yanarken bir kurtarıcı beklerseniz. Sonrasında ise ufukta bir bulut görünür ve hiç düşünmeden kendinizi o gölgenin içine atarsınız. O bulutun size ferahlık getireceğini zannedersiniz ama hayır; sizi kavurucu bir güneşten kurtarıp üzerinizde şimşekler çaktıran, korkularınızı soğuk karanlıklarla süsleyen azılı bir düşmandan başka bir şey değildir aslında o su buharı.
Ama bir düşmanı sadık bir dosta çevirmek de yine sizin elinizdedir. İçinizdeki tüm mutlulukla, tüm şefkatle ve tüm gerçekliğinizle kendinizi ona sunduğunuzda... İşte o zaman etrafı darmadağın eden kuvvetli bir kasırgayı bile tatlı bir esintiye çevirebilirsiniz.
...
Yavaşça ayağa kalkıp lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra çalışanlara sora sora bulmuştum stüdyonun yerini ve üyeler sırayla bireysel antrenmanlarını yaparken bir sandalyeye oturmuş bir yönetici edasıyla onları izliyordum. Toplu pratiğe geçmeden önce ise biraz molanın iyi olacağına karar vermişlerdi. Çünkü neredeyse bir saattir aynı dans figürlerini tekrar tekrar yapıp duruyorlardı. Molaya girdiklerinde ise RM üyelere eliyle işaret ederek herkesi çevresine topladı. Ama sanki başkalarını daha arıyor gibiydi ve köşeye sinmiş bir şekilde onları izleyen beni gördüğünde bana da "gel" işareti yaptığı zaman anlamıştım kimi aradığını.
RM'in işaretiyle Jungkook'un beni gördüğünde öfkeyle dolan gözlerini fark ettiğimde ise kaslarım oraya gitmemem için sabitlenmişti sanki.
"Soe gelecek misin?"
RM'in bu sözleriyle kaslarım eski işlevine kavuştuğunda utangaç adımlarla ilerledim onlara doğru. Ve RM'in yanına oturmamla dirseğini omzumda hissetmem de bir olmuştu. Beni kendilerine bu kadar yakın hissetmeleri çok hoşuma gidiyordu ancak Jungkook'un o delici bakışlarından hiçbir şekilde kurtulamamak...
"E Soe bir şeyler söylesene, bu bizim menajerimiz olarak katılacağın ilk konser? Acaba nasıl hissediyorsun?"
RM'in sorusuna sadece "Ben... Şey..." diyebilmiştim ama sözümün devamını getirememiştim. Cidden de bir kazayla bir insan bu kadar değişebilir miydi? Hiç kızarmaz dediğim yanaklarımın şimdi utançtan kıpkırmızı olduğuna emindim, çünkü öyle bir yanıyordu ki...
O sırada Jimin girdi araya.
"Ah minik menajerimizin yanakları utançtan kıpkırmızı mı olmuş?"
Bunları söylerken o buz gibi tatlış ellerini de yanaklarıma bastırıyordu. Jimin'in ellerini yanaklarımdan çekip de kendi ellerini yanıklarıma yerleştiren ise Taehyung olmuştu.
"Hey, çek şu ellerini. Şu minicik ellerinle kızın yanaklarını nasıl soğutmayı düşünüyorsun? Yanakları o kadar sıcak ki benimkiler gibi büyük ellere ihtiyacı var."
Jimin ise yüzünü buruşturup dilini çıkararak karşılık vermişti Taehyung'a.
"Bir kere benim ellerim o kadar da küçük değil."
"Serçe parmaklarımızı ölçtürtme bana."
Jimin kaybettiğini belli etmek istiyormuşçasına kaldırdı ellerini.
"Tamam, sen kazandın."
V ise zafer işareti yaparak karşılık vermişti ona.
Bu sırada Jungkook ise burnundan soluyordu sanki. Neredeyse gözüm hep onun üzerinde olduğu için fark etmiştim bunu. Kesinlikle benden hoşlanmamıştı, oysa en iyi onunla anlaşırım diye düşünmüşken...
"Hadi artık, çok fazla dinlendik. Siz de zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmiyorsunuz. Galiba bundan sonra menajerimizin söylemesi gereken bu sözleri size hep benim hatırlatmam gerekecek."
Bu sözleri kalbimi bir ok gibi deşmişti. Neden benden nefret ettiğini bu kadar gözüme sokmak zorundaydı ki? İçimde biriken öfkeyi yavaş yavaş havası boşaltılan bir balon edasıyla içimden salıverdim.
"Galiba bundan sonra daha dikkatli olmam gerekecek. Bu sorumsuzluğum için özür dilerim."
Başka birisi duydu mu bilmiyorum ama Jungkook'un koltuktan kalkarken fısıltı şeklinde söylediği o sözleri bana üzüntüden başka bir şey vermese de duymuştum.
"Yaptığı her hatanın ardından özür dileyen bir insan da ne biliyim... Özür var ama icraat yok."
Takmadım, takmayacaktım. Sakin bir şekilde oturduğum koltuktan kalktım ve onları seyrettiğim köşeye geri döndüm. Bu sefer Jungkook benim de burada bulunduğumu biliyordu ve belki de bu yüzden performans boyunca o nefretle dolu gözlerini benden hiç ayırmadı.
...
Performans bittikten sonra Bang PD'nin odasına çıkıp; geldiğimden beri elimde durduğundan dolayı avuç içimi terleten belgeleri verdim ve biraz üyelerle ilişkim hakkında sohbet ettikten sonra evime gitmek için izin isteyerek çıktım şirketten.
         Hastaneye vardığımda annem hala daha gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu, yüzünde tatlı bir tebessümle... Eğildim ve minik bir öpücük kondurdum alnına.
          "Senin ne kadar kuvvetli bir kadın olduğunu biliyorum anne, bu olayı da atlatacağından adım gibi eminim."
          Sonrasında ise düşündüm; geçmişimi, bugünümü... Ve elim yavaşça telefonuma uzandı. Rehberime hafif titreyen parmaklarımla kuzenimin ismini girdim. Telefonu kulağıma getirdikten bir süre sonra ise Eun Hi'nin sesiyle gıdıklanmıştı kulağım.
          "Evet külkedisi, beni hangi gereksiz konuyla oyalamak için telefonumu aradın? O kadar zenginim ki senin gibi fakir insanlarla konuşmuyorum artık."
          Bu sözlerinin kalbimi kırdığının farkındaydım ama yalnız kalmak istemiyordum artık. Beni de seven güzel arkadaşlarımın olmasını istiyordum, iyi anımda da kötü anımda da bana kanatlarını açan insanlar...
          "Eun Hi ben senden özür dilemek istemiştim. Önceden yaşadığımız bütün kötü anlar için özür dilerim, o zamanlar seni nasıl da paramparça ettiğimin farkında olmadığım için özür dilerim."
          Ahizeyi tiz bir kahkaha doldurmuştu.
          "Ah insanların bütün mal varlığını kaybedince bu kadar düşebileceğini hayal bile edemiyordum. Noldu canım kuzenim? Yoksa parasız kaldıktan sonra zengin insanlarla ilişki kurmaya mı çalışıyorsun?"
          İma etmeye çalıştığı bu ifade midemin bulanmasına sebep olmuştu. Şimdi karşımda dursaydı onun ağzına okkalı bir yumruk savururdum ama hayır, bu onun sözlerini desteklemekten başka bir işe yaramazdı.
          "Hayır kuzen, emin ol ki öyle bir amacım yok. Sadece artık yalnız kalmak istemiyorum, insanların bana olan sevgilerini koca bir nefrete dönüştürmek istemiyorum. Beni affedebilecek misin?"
          "Yani kuru bir özürle seni affetmemi mi bekliyorsun?"
          Ne yapabilirdim ki onun için? Hele ki böyle bir haldeyken elimden ne gelebilirdi ki? O sırada aklıma asla reddedemeyeceği bir teklif geldi.
          "Peki bütün BTS üyeleriyle beraber tek başına sohbet etmeye ne dersin, hem de Bighit'te."
          Eun Hi'yi bir anda koca bir sessizlik sarmalamıştı. Şu anda açgözlü bir şekilde dudağının sağ tarafını dişlediğinden adım gibi emindim.
          "Hmmmm, tamam o zaman; seni affediyorum ama bundan sonra önceliğin hiçbir zaman sen değil ben olucam."
          İçime tatlı bir sevinç dolmuştu. Yarın Bangtan'ın konserinden sonra onlar yemekhanede öğle yemeklerini yerken Eun Hi'yi de oraya getirecektim ve sonrasında ise eski zamanlarımızdaki gibi birbirinin peşini hiç bırakmayan, birbirini her zaman koruyup kollayan muhteşem arkadaşlara dönüşecektik.
..............
Kusura bakmayın, bildirim gelmiyor ve o yüzden de mesajlarınızo göremiyorum ama sizi seviyorum. Bitanelerim benim💕

BANGTAN'IN MENAJERİWhere stories live. Discover now