"En sevdiğin renk mavi, en sevdiğin yemek kimbap, en sevdiğin marka Gucci, en sevdiğin şarkı Yıldızlar Arası, en sevdiğin film Mikrokosmos- bir dakika, tam tersi. Of, Taehyung, birden nasıl hepsini aklımda tutabilirim?"
Keyifle kahkaha atarak elimdeki büyük boy portakal suyundan büyük bir yudum almış ve masaya bırakmıştım. Omuzlarımı 'ben anlamam' dercesine kaldırıp indirdiğimde yüzünü asarak arkasına yaslanmıştı.
"Tamam tamam, şaka yapıyorum. Bunları bilmesen de olur" dediğimde yüzü öyle bir hal almıştı ki tekrar kahkaha atmaktan kendimi alamamıştım. İnsanlar dönüp mal mal bakıyordu ama umrumda bile değildi.
"Sen ne diyorsun ya?" Demiş ve gözlerini kısarak bana bakmıştı. "Ciddi misin? Taehyung, kusura bakma ama şakanı sikeyim. Yarım saattir ciddisin diye gerçekten ezberlemeye çalışıyordum"
"Sakin ol" demiştim gülümseyerek. "Beni habersiz bıraktığın günlerin tatlı bir intikamı olarak düşünebilirsin"
Gözlerini devirerek portakal suyundan büyük yudumlar ala ala içmişti. Geri bırakıp dudaklarını yaladıktan sonra kollarını birbirine bağlayıp suratını asmaya devam etmişti.
Ne mi olmuştu? Basitçe anlatmam gerekirse Jungkookla birlikte kahvaltıya geldikten sonra şu tanışma mevzusunu açmıştım ve ciddi bir şekilde 'hakkımda bilmen gerekenler köşesi' başlığıyla onlarca şey saymıştım ve benimle birlikte tekrar etmesini sağlamıştım. Ardından ona biraz süre vermiş ve saymasını istemiştim.
Şaka da olsa sonuç buydu: You failed.
"Tanışmak derken birbirimizi gerçekten tanımaktan bahsediyorum" demiştim tatlı bir gülümsemeyle ona bakarken. "Yani ne bileyim mesela sinirlendiğinde ne yaptığını bilmeyi isterim, seni nasıl sakinleştireceğimi falan"
"Sonunda biraz mantıklı konuştun" demişti gözlerini devirerek. Kıkırdayarak önündeki tabakta kalan son sucuğu da yediğimde sesini çıkarmamıştı çünkü fark etmiştim ki sucuk sevmiyordu.
"Tamam ya asma suratını" dediğimde omuz silkmişti. Ellerimi ona uzatarak sevimli sevimli sesler çıkarttığımda gülmesini engellemeye çalışarak yüzünü avuçlarımın arasına yerleştirmişti. Yerimden kalkıp ona doğru uzanmış ve dudaklarımı minicik kalmış üst dudağına bastırmıştım. Alt dudağındansa üst dudağını daha çok seviyordum çünkü minicikti. Çok tatlı bir kıvrımı vardı. Fazla öpülesi duruyordu.
"Yanıma otursana" demiştim onu bırakıp tekrar yerime otururken. "Böyle çok uzak kaldık"
Omuz silktiğinde dudaklarımı büzerek ona bakmıştım. Gözlerimi kıprıştırıp üzgün üzgün ona bakmama asla dayanamazdı. Ki dayanamamıştı. Oflayarak yerinden kalkarak yanıma oturduğunda gülümseyerek başımı omzuna yaslamıştım. Onun hakkında fark ettiğim diğer bir şey ise sevimli hallerime dayanamıyor oluşuydu.
"Şimdi oldu" demiştim gülerek. Kolunu omzuma atarak beni daha çok kendine çektiğinde ona sokulmaktan çekinmemiştim. Omzuma dolanan kolu sayesinde yüzüme uzanan eliyle yanağımı okşamaya başladığında gözlerimi kapatarak başımı omzuna yaslamıştım.
"Çok fena bir çocuksun" demişti elleri yanaklarımdan çeneme doğru uzanırken. "Beni avcunun içinde oynatmak hoşuna gidiyor değil mi?" Dediğinde dudaklarım kıvrılırken aklımın başka konulara kaymaması için savaş vermiştim.
"Mhm" mırıldanmıştım. "Elbette her anlamda avcumun içinde oluşun hoşuma gidecektir"
Ve savaşı kaybetmiştim.
Bunu çok normal bir şey söylüyormuş gibi söylediğim için başta anlamasa da sonradan başını bana çevirip dudaklarını gözümün biraz altına bastırıp derin bir nefes almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensitive: Taekook
Fanfiction"Son yirmi iki saniye, kül kedisi." demişti. Söylediği şey ikimizi de güldürmüştü. "Bir sonraki baloda görüşmek dileğiyle." 08.05.2019