36: Hayal dünyamda yaşamayı seviyorum.

19.8K 1.8K 1K
                                    

"Sen gerçek misin?"

Saçlarımda dolanan parmaklar ve duyduğum kısık ses olduğum yerde kıpırdanarak kaşınan dudaklarımı büzmeme neden olmuştu. Bu hareketimle birlikte saçlarımda hissettiğim parmakların çeneme kaydığını hissetmiş, saniyeler sonra da dudaklarımın üzerinde hafif bir baskı hissetmiştim. Gözlerim acıdığı için zor da olsa gözlerimi aralayarak burnumun ucundaki ben kadar yakın olan sevgilime bakmış ve gülümsemiştim. 

"Günaydın" diyerek kocaman gülümsediğinde konuşmak çok zor geldiği için sessiz kalmış ve gülümseyerek ona sokulmuştum. Dudaklarım boynundaki yerini aldığı sırada parmakları ensemdeki saçları bulmuştu. Zorla açtığım gözlerim hissettiğim sıcaklık yüzünden tekrar kapanırken hasret kaldığım kokusuyla ciğerlerimi derin derin doldurmaya devam etmiştim.

"Açsın değil mi? Kahvaltı hazırladım"

"Gerçekten mi?" 

"Elbette. Ellerimle besleyeceğim seni, babana söz verdim. Eğer hasta olursan beni dövecekmiş" diyerek kıkırdadığında aniden gözlerimi büyütmüş ve geri çekilmiştim. Ben daha ağzımı açamadan diyeceğim şeyi tahmin ederek benden önce konuşmuştu. 

"Sen yorgun olduğun için uyuyakaldığında baban aradı. Endişelenmemesi için açtım ve iyi olduğunu söyledim. Biraz da bana nasihat vermesini dinledim ve sana iyi bakacağıma dair söz verdikten sonra kapattım. Merak etme, sana kızmadı. Tahmin ediyormuş o da böyle olacağını. Telefonu açtığım anda 'Jungkook, sensin değil mi?' dedi." diyerek kıkırdadığında istemsizce dudaklarım kıvrılmıştı. İçim rahatlasa da telefonuma uzanarak elime almıştım. 

Saat 15.58'di. Yani Kore'de 21.58 olmalıydı. Aramak için oldukça uygun bir saatti. Jungkook saçlarımı okşayıp öpmeye devam ederken tekrar ona yanaşmış ve alnımı çenesine yaslayarak babamın numarasını tuşlamış ve gözlerimi kapatmıştım.

"Taehyung Bey, siz bizi arar mıydınız yahu?"

Babam telefonu açar açmaz formunda olduğunu belli edercesine konuştuğunda kıkırdamış ve boştaki kolumu Jungkookun beline atarak mızmız sesler çıkartmıştım.

"On iki saatten fazla bir süre uçuş yaptım ve gerçekten çok yorgundum. Eve geldiğimde akşam olmuştu zaten. Jungkookun arkadaşları vardı ve o karmaşada aramayı unuttum. Özür dilerim baba"

"Sorun değil. Tahmin ediyordum zaten ve sen uyurken Jungkookla konuştum ben"

"Evet biliyorum, az önce söyledi." demiş ve derin bir nefes aldıktan sonra gülümsemiştim. "Siz napıyorsunuz? İyisiniz değil mi?"

"İyiyiz oğlum. Sen gittin diye karalara mı bağlayacaktık? Aksine, Jihoonla birlikte pasta yiyoruz şu an. Taehyung gitti diye hiç üzülmedin değil mi oğlum?" Son cümlesi biraz uzaktan geldiğinde telefonu Jihoona uzattığını tahmin ederek konuşmuştum.

"Jihoon, cevap vermeden önce sana getireceğim hediyeleri bir düşün derim"

"Hyung, hediye getirmesen de ben seni özledim ve sen gitmek istediğin için hiç söylemedim ama gitmeni istemiyordum ki!"

Jihoon ondan beklenecek şekilde ağlamaklı bir şekilde konuştuğunda dudaklarımın büzülmesini engelleyememiştim. 

"Geri geldiğimde bir sürü oyun oynayacağız ve ben seni sürekli seveceğim. Böylece özlem giderir, açığı kapatırız. Olur mu bebeğim? Üzülme sakın tamam mı? Hyungun hep seni düşünecek"

"Söz ver?"

Masum mırıltısı dudaklarımın kıvrılmasına neden olurken derin bir nefes alıp verdikten sonra cevaplamıştım onu.

Sensitive: TaekookDove le storie prendono vita. Scoprilo ora