× 1 ×

1K 56 217
                                    

Bu kitap _QueenOfGods_ 'a ithaftır. Sana en azından bunu yapayım. 💕

Wanda kahvesinden bir yudum aldı. Starbucks'ta iki kişilik bir masada oturuyor ve Americano'sunu aheste aheste yudumluyordu. Soğuk bir kış gününde sıcak kalmasını sağlayan tek içecekti bu.

Aslında birini bekliyordu. Ama o kişinin geleceğini zannetmiyordu. Tekrar saatine baktı ve derin bir nefes aldı. Üç saattir onu bekliyordu.

Büyük ihtimalle bir işi çıkmıştır diye düşündü. Beklediği kişi bir pilottu. Acil bir işi çıkmış olmalıydı. Yoksa Wanda'yı ekmezdi değil mi?

İçeceğinden bir yudum daha aldı ve yüzünü ekşitti. O günkü dördüncü Americano'sunu bitirmişti.

Bir tane daha alayım diye düşünüyordu ki kafasına dank etti. Carol onu ekmişti. Gelmeyecekti.

Wanda hafifçe kafasını salladı. Bu iş olmayacaktı zaten. Ne sanıyordu ki? Sanki Carol, Wanda onun için değerli biriymiş gibi yüzünde tatlı bir tebessümle çıkagelecekti. Böyle bir şeyi düşündüğü için bile kendini salak gibi hissetti.

 Derin bir iç çekerek son bir kez saatine baktı. Gelmeyeceğinden emin oldu ve kabanını giydi. Telefonu ve cüzdanını da kabanının cebine atıp Starbucks'tan çıktı. Kahve ona kesinlikle yaramamıştı.

Hızlı adımlarla AVM'nin otoparkına doğru gitmeye başladı.

O sırada bir restoranın yanından geçiyordu. Oradan güzel kokular geldiği için istemsizce oraya bakmıştı.

Bakmamış olmayı dilerdi. Gördüğü şey karşısında öylece kalakaldı. Ne hareket edebiliyor ne de nefes almaya cüret edebiliyordu.

Yolun ortasında durduğu için bir adam ona hafifçe çarptı. Güçlükle pardon dediğinde adam hızlı adımlar atarak gözden kaybolmuştu.

Hala gördüğü şeye bakıyordu. Ama bu sefer şaşkın değil, öfkeliydi.

Carol bir adamla birlikte yemek yiyordu. Adamın sırtı ona dönüktü ama bir şey söylediğini hemen anladı. Çünkü Carol onun söylediği şeyden sonra kahkahalar atarak gülmüştü.

Sinirle dişlerini gıcırdattı. Bunun iş yemeği olduğunu zannetmiyordu. Bir randevu olduğu açıkça belliydi.

Carol onu acil bir iş için ekmemişti. Bir adamla randevusu olduğu için ekmişti. Ve onu aramaya bile tenezzül etmemişti.

Bundan anlaşılabilecek tek şey Carol'ın ona gram değer vermediğiydi. Gözleri dolmuştu. Ama üzüntüden değil. Bu kadar aptal ve umutlu olduğu içindi.

İkisi de kahkaha atıyordu. Birbirlerinden başka hiç bir şeyi önemsemiyormuş gibi duruyorlardı.

O zaman önemsememeye devam etsinler diye düşündü Wanda. İkisi de evrenin merkezinde olduklarını sanmaya devam etsinler.

O tam bunları aklından geçirirken Carol'ın gözü yolun ortasında dikilmekte olan Wanda'ya takıldı.

Wanda, Carol'ın onu gördüğünü fark ettiği gibi koşarak otoparka gitti. Bahane dinlemek istemiyordu.

Arabasını çalıştırdı. Tam gaza basacakken ona doğru gelmekte olan Carol'ı gördü.

Zihnindeki cılız bir ses bak, seni hala önemsiyor dedi. Ama olgun bir ses tarafından susturuldu.

Wanda, artık o küçük, her şeye kanan ve boş hayaller kuran bir çocuk değildi. Büyümüştü. Ve gerçek hayatın ne olduğunu anlamıştı.

Hayat, normal olmayanları dışlardı. Farklılığı kötü bir şeymiş gibi gösterirdi. Hayat, doğru gibi görünen bir yanlıştı. Sadece bir adaletsizlik yığınıydı.

Ve Wanda artık boş hayaller kurup, onlar gerçekleşmediğinde üzülmekten bıkmıştı.

Carol tam arabasının yanına varmıştı ki gazı kökledi.

Arabası arkasında hafif bir egzoz bulutu ve şaşkın bir Carol bırakmıştı...



Değişik ve depresif bir başlangıç oldu. Kitabın geri kalanı da buna benziyor. Beğendiniz mi?

Caity loves you ♥️

Not Just Friends | Wandarol |Where stories live. Discover now