× 3 ×

445 35 81
                                    

Wanda, Carol'ı arkasında bıraktığından emin olduğunda kendini tutmaktan vazgeçti. Gözyaşlarının yanaklarını ıslatmasına, arabanın, hıçkırıklarının sesiyle dolmasına izin verdi.

Yağan yağmur her yeri ıslatıyordu. Wanda önünü görmeye çalışırken hızla esen rüzgarın sesi acı bir çığlık gibi çıkıyordu. O andaki hava tamamen Wanda'nın hislerini ifade ediyordu. Akan tonlarca göz yaşı ve acı çığlıklar.

Trafik lambasında kırmızı ışığın yandığını gören Wanda, tüm gücüyle frene asıldı. Öfkesini arabadan çıkarıyordu bir bakıma.

Hafifçe sarsıldıktan sonra aynaya baktı. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Yanağı pembeleşmiş ve gözyaşlarından ıslanmıştı. Hâlen hızlı hızlı nefes aldığı için göğsü hızla inip kalkıyordu.

Neden Carol için kendini parçalıyordu ki? Hele ki onu o adamla gördükten sonra?

Çünkü onu seviyordu. Wanda Maximoff, Carol Danvers'a aşıktı. Ve bunu Carol dışında birçok yakın arkadaşı anlamıştı...

Flashback:

"Ona söylesene! " dedi Natasha. "Ona söyle, başka şekilde olmaz! "

Wanda, bi' sımsıkı tuttuğu telefonuna bir de arkadaşına baktı. "Nasıl söylerim ki? Eğer... O da aynı şekilde hissetmiyorsa ne yaparım? Arkadaşlık ilişkimize mâl olabilir!"

Natasha derin bir iç çekerek konuştu.

"Sen önce söyle de, sonrasına zamanı geldiğinde bakarız."

"O zaman uzun bir süre bekleyeceğiz." dedi Wanda telefonunu masaya bırakarak.

Wanda'nın bu lafı üzerine ikisi de gülüştü.

Flashback sonu

Wanda'nın gözleri yine doldu. O olay son kez birbirlerine güldükleri andı. O akşamdan beş gün sonra Natasha bir polis olarak son vazifesini yerine getirmişti. Bir saldırıda ekip arkadaşı Clint için kendini feda etmişti.

Tüm hayatı böyleydi Wanda'nın. Sürekli olarak sevdiklerini kaybediyor, veya kaybetme tehlikesi altına giriyordu.

Yüzüne yansıyan kırmızı ışığın yeşile dönmesiyle gaza bastı. Birkaç kez döndükten sonra en sonunda evine ulaştı. Hemen park etti ve arabadan çıktı.

Dairesine giden merdivenleri çıkarken her adımını öfkeyle atıyordu. Artık üzülmek nedir bilmiyordu. Sadece öfkeliydi. Bir şeyleri alıp fırlatmak istiyordu. Kalbi kırılmışken birkaç bardağın kırılması neydi ki?

Kapısının önüne gelince çantasındaki anahtarı çıkarttı. Kilide taktı ve bir klik sesi duyulana kadar çevirdi. Ardından evine girdi.

Evi öyle ahım şahım bir güzellikte değildi. Sade, tek kişilik bir evdi. Ona yetiyordu.

İçtiği dört Americano'ya rağmen uykusu gelmişti. Odasına giden beş metrelik yol, ona beş kilometre gibi gelmeye başlamıştı. Kahveyi fazla kaçırdığı için başı da ağrıyordu.

Wanda, önünde duran gri kanepeye uzandı. Evvelki gece de orada uyuduğu için kanepenin kenarında kırmızı battaniyesi dağınık bir şekilde duruyordu.

Sağ eliyle battaniyeyi kavradı ve sıkıca sarıldı. Üşümüyordu. Sadece o battaniye onu iyi hissettiriyordu. Ona, kardeşiyle birlikte olan güzel anılarını hatırlatıyordu.

Geçmesi imkansızmış gibi gelen o öfkeyi üstünden atmış bir halde, yüzünde küçük bir tebessümle, al renkli battaniyesine sarılarak uzun bir uykuya daldı Wanda Maximoff.

Huzurluydu.

Not Just Friends | Wandarol |Where stories live. Discover now