× 9 ×

323 24 63
                                    

Final arifesi :)

Wanda birkaç insana çarparak Carol'ın odasına doğru koşmaya başladı. Onu. Hemen. Görmeliydi.

Yanlışlıkla çarptığı bir adamın küfürlerini hiçe saydı. Carol'ın yüzüne en azından bir saniye daha fazla bakmak istiyordu.

Oda numarasını gözüne kestirince birden durdu. Kalp atışları hızlandı. Endişeyle yutkundu. Neden heyecanlanmıştı?

Odaya girdiğinde ona her şeyi açıklamak zorunda kalacaktı. Ne hissettiğini, neden böyle davrandığını ve daha fazlasını...

Bunları Carol'a kaç yıldır söylemek istiyordu. Peki neden o anda tereddüt ediyordu ki?

Wanda'nın hiçbir fikri yoktu. Kendini, beyninin ve kalbinin çalışma mekanizmasını çözememişti. Wanda için en zor problem, kendisiydi.

İçindeki tereddüt hissini hiçe sayarak endişeyle kapının kolunu çevirdi. Ve usulca içeri girdi. Sessiz olmayı tercih ederdi.

Ağır adımlarla ilerledi. Carol'ı hasta yatağında uyurken görünce kendini kötü hissetti. İçini keskin bir acı doldurdu. Ameliyattan sonra bile yüzü hâlâ güzeldi. Ve o güzel yüzün acı çektiğini düşünmek Wanda'yı kahrediyordu.

Yavaşça Carol'ın yanına gitti. Elini onun elinin üstüne koydu. Onun elini tutmak, ona olan aşkını fazlasıyla hissetmek istiyordu. Ve korktuğu şey ondan ayrı kalmasının gerekebileceği ihtimaliydi. Onu bırakmak istemiyordu.

Elini geri çekti. Onu uyandırmak istemiyordu. Ama onunla arasında bir santim bile olsa, mesafe kalmasını da istemiyordu.

Az ötedeki kırmızı sandalyeyi Carol'ın yanına doğru çekti ve oturdu. Elini onun saçlarına doğru götürdü. Küçük bir tutam saçı hafifçe Carol'ın kulağının arkasına götürdü. Bu hareket bile onu mutlu etmişti.

Birden gözlerinin dolduğunu hissetti Wanda. Onun, Carol'ın belki de sırf onun yüzünden bu halde olabileceği ihtimali geldi aklına.

Sırf aklı sende olduğu için kaza yapmış olabilir.

Sessizce hıçkırıklara boğuldu. Küçük bir yanlış anlaşılmayla başlamıştı her şey. Ve şu anda hastanede; Carol, hayatının aşkı o nefret ettiği doktorların eline kalmıştı. Hiç bu kadar berbat ve acınası bir duruma düştüğünü hatırlamıyordu.

Ailesini, kardeşini kaybettiğinde bir şekilde güçlü kalabilmişti. Çünkü her seferinde onlara, onları sevdiğini söyleyebilmişti. Ama Carol'a bu konuda tek laf bile edememişti. İşte bu yüzden bu kadar kötü bir durumdaydı.

Eliyle gözlerini silerken Carol'ın o tapılası yüzüne baktı. O kadar masum, o kadar güzel, o kadar... mükemmeldi ki! Wanda onunla tek bir laf etme şansını bulduğu için bile sevinçliydi.

***

Carol hafifçe gözlerini kırpıştırdı aniden. Yüzünü Wanda'ya çevirdi. Gelmişti demek. Bu, hislerinin karşılıklı olduğu anlamına mı geliyordu? Umudu bu yöndeydi tabi.

Wanda onun uyandığını görmüş olacak ki "İyi misin?" diye sordu usulca.

İyi miydi? Bilmiyordu. O anda iyi kelimesinin ne ifade ettiğini hatırlamıyordu. Sadece Wanda vardı.

Wanda onu mutlu hissettiriyordu. Yani, iyi miydi bilmiyordu ama oldukça mutluydu.

"Sanırım." dedi buruk bir gülümsemeyle.

Wanda'nın yüz ifadesi birden değişti. Yüzündeki o heyecanlı ifade; yerini pişmanlık, üzüntü ve öfkeye bıraktı. Bu öfke bana karşı değil diye düşündü Carol. O öfke, Wanda'nın kendine, yaptığı şeylerden dolayı, duyduğu öfkeydi. Bu, gözlerinden okunabiliyordu.

"Ben... Üzgünüm. Seni onunla görünce ben birden-" Wanda'nın sözünü kesmişti Carol.

"Wanda, o benim kuzenimdi. " dedi hafifçe kıkırdayarak.

Bunun üzerine Wanda şaşkınlıkla ona baktı. Baktı ve baktı. Sonra birden gülmeye başladı. Kendi aptallığına ve kurguladığı saçma olaylara gülüyordu.

Carol da onunla birlikte gülmeye başladı. Birlikte katıla katıla gülüyor, söylenmesi gereken birçok sözü bu yolla anlatıyorlardu. Tıpkı eski günlerdeki gibi...

Eski günler.

Bu söz nerden aklına gelmişti ki? Hayır, şu andaki durumun eski günlerle alakası yoktu. Carol; Wanda'ya ne hissettiğini açıklamış, bir kaza yapmış, ameliyatta ölümle savaşmıştı. Bunlar, eski günlerin yanından bile geçemezdi.

En sonunda gülme seansları bittiğinde ikisi de birbirlerine baktılar. Bu duruma gelecekleri akıllarının ucundan bile geçemezdi.

"Sen?" dedi Carol. İkisi de ne demek istediğini anlamıştı. Wanda'nın hislerini soruyordu.

Wanda derin bir nefes aldı.

"Aslına bakarsan Carol, ben de uzun bir zamandır aynı şeyleri hissediyordum. Sadece korktum. Söylemeye korktum. Tepkinin ne olacağını bilememek beni korkutuyordu. Ve sen bir şeyler yapmasaydın belki de bu konuda tek bir laf bile edemeyecektim. "

Wanda utançtan kızarmış yanaklarını gizlemek istercesine yüzünü eğdi. Carol'sa ona anlayışla baktı. Onu herkesten çok anlıyordu.

"Wanda." dedi Carol sakince.

Wanda ona baktı. Carol hafifçe gülümseyerek elini Wanda'nın yanağına götürdü. Wanda bir şey demedi. Gözleri heyecandan birer ateş topuna dönmüştü sanki.

Carol hafifçe öne eğildi. Kalbi hızla atıyordu.

Wanda'yı da hafifçe kendine doğru çekti. İkisi de heyecandan bir şey diyemiyordu.

Oda, sıfır sessizlikteydi. Wanda ve Carol birbirlerine o kadar yakınlardı ki birbirlerinin kalp atışlarını hissedebiliyor, nefeslerini kendi soluklarıyla karıştırıyorlardı.

O anda Carol asla pişman olmayacağı şeyi yaptı.

Wanda'nınkilerle kendi dudaklarını birleştirdi.

Wanda ilk önce şaşırdı. Donup kaldı. Ama sonra hatırladı da, yıllardır istediği şey bu öpücük değil miydi?

Birkaç dakika boyunca öylece kaldılar. İkisi de bunu sevmişti, istiyordu. Hayatlarında en çok istedikleri şeydi bu öpücük. Artık huzur içinde mezara gidebilirlerdi.

O mutlu an bir gürültüyle kesildi. Wanda hemen ayağa kalktı. Carol da hafifçe öne eğildi. Ses yakından gelmişti.

"Silah sesine benziyor." dedi Carol mırıldanarak. Ama hastanede silahın ne işi vardı ki?

O sırada birkaç çığlık sesi duyuldu. Alt kattan geliyordu sesler. Yakınlardan ise adım sesleri geliyordu.

Aniden kapı açıldı.

Heyecanlı yerde kesmek her yazarın yapması gereken bir şeydir :D

Yeni bölüm gelene kadar hepinize bye byee ♥️

Not Just Friends | Wandarol |Where stories live. Discover now