Bölüm 43

14.8K 737 370
                                    

Saçımı son bir kez daha düzelttiğimde yatağın üzerinde duran inci beyazı zarfı elime alıp içindeki davetiyeyi çıkardım.

13 Nisan 2018 tarihinde -yani bugün- yapılacak olan düğünde herkesi -üst düzey yöneticiler, iş insanları, politikacılar, kısaca zengin çok zengin ve daha da zengin kişilerden oluşan herkesi- aralarında görmekten mutluluk duyacaklarmış.

Kağıt israfı.

Zarfın üzerine davetiyeyi geri attım. Özellikle sade bir seçimde bulunmuştu, tıpkı inci beyazı, balık etek elbisesi gibi. Saçlarını ensesinde zarif bir şekilde topuz haline getirmiş, yumuşak bir makyaj ile yüzünün güzelliğini ortaya çıkarmaya çalışmıştı. Duru ve sakin görünmek istiyordu, eski kocasına, parası ve işte Yunanistan'da karıştırdığı düzenbazlıklar sebebiyle dönmüyor gibi görünmeliydi.

Dönüşünden öğrendiğim bir şey vardı. Aşık olduğu adamı dolandırmıştı. Bunu öğrendiğimde saatlerce kahkaha atmak istemiştim. Evet evet çocuğunu bırakıp uğruna doğduğu ülkeye döndüğü adamı dolandırmış ve bunun için eski kocasından, çocuğunun babasından yardım almıştı.

Anthea aşk ne demek, öğreneceğim en son kişi bile değildi. Aşk hakkında bildiği hiçbir şey yoktu. Bülent İlgen ise aşk ile sahip olma gücünü karıştırıyordu.

Başımı ağrıtıyorlardı. Kesinlikle başımı ağrıtıyorlardı.

Odamın kapısı çaldığında Funda içeri doğru bir adım atmıştı.

"Bu sana geldi," dedi elindeki pembe altın tonundaki zarfı bana uzattığında.

"Düğün ile ilgili bir şey daha görürsem çığlık atacağım."

Funda gülümsediğinde zarfı bana doğru tekrar uzattı. Elinden aldığımda parlak rengin üzerinde parmaklarımı gezdirdim.

Kenardaki girintiden içindeki kartı çektiğimde karşıma tanıdık el yazısı çıkmıştı.

Ege...

Üç kez seni seviyorum diye uyandım

Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim

Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim

Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum

-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım

Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim

Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.*

Dolan gözlerimle kocaman gülümsediğimde, el yazısında gezinen parmaklarıma doğru "Ege..." diye mırıldandım.

Giyinme odasına bu kez elimde Ege'nin el yazısını taşıyan zarfla döndüğümde rafların en üstünde duran yuvarlak, beyaz kutuyu kendime doğru çektim. İçinde Ege'nin liseden bu yana getirdiği şiirlerin ve notların bulunduğu yere bir yenisini ekledim. Tek bir şiiri burada değil, cüzdanımda saklıyordum. Şarkıyı yeniden duymamı sağlayan şiirin hep benimle, yanımda durması gerekiyordu.

Artık odadan çıkmam, kalabalığa karışmam, bu evde geçirdiğim son günlerin hakkını vermem gerekiyordu.

İLKYAZWhere stories live. Discover now