Bir Hikayem Var...

17K 547 201
                                    

-1.Bölüm-

"Oysa bir şiir neydi sanki? Ben seni ciğerimin köşesindeki bir arıza kadar sevdim, bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun?"

"Selam güzel mahallemin güzide insanları, sabahı şerifleriniz hayrolsun Naci abi!" diye coşkulu bir giriş yapıyorum bakkala.

Bakkalın çırağı Veysel'de ufak bir baş selamı yolluyor karşılık olarak.

"Erkencisin Bahar, hayırdır?"

"Evet, annem bugün temizlik günü diye yataktan kazıdı beni, yoksa biliyorsun bu saatte asla kalkmam. İki ekmek versene ordan abi ,bir tane de şu patlayan çikolatadan."

Naci abiye bir baş selamı verdikten sonra bakkaldan çıkıyorum.

Kendimi bildim bileli erkenci bir insan olmadım, hatta
"Akşam yatmaz sabah kalkmaz." cümlesini tarihte ilk ben kurdurdum anneme.
Geceleri uyuma, sabahları da uyanma sıkıntısı yaşıyorum. Ama annemi buna ikna edemiyorum.

Ekmeğin burun kısmından koparıp Şirinler misali "la la la" diye gidiyordum ki, sert bir cismin kafama isabet etmesiyle duraksıyorum.

Cismi elime alıp geldiği yöne doğru gözlerim nemli değil, gözlerim namlu bakışları attığımda,bizim mahallenin veletleri ile karşı karşıya geliyorum.

"Kim attı lan bu cismi?!"

Mahallenin çocuklarından Muzaffer koşarak yanıma geliyor.

"Abla valla yanlışıkla oldu, bir daha olmaz söz."

"Oğlum doğru söyleyin lan bilerek yapıyorsunuz dimi? Aksi mümkün değil çünkü, Pusuya mı yatıyorsunuz haftada 3 kez topunuzu yiyorum, bağışıklık kazandım sizin yüzünüzden.
Bir derdiniz varsa açık açık söyleyin, böyle şeylere gerek yok. Haraca mı bağlıcaksınız, napıcaksanız yapın. Önümde girmem gereken önemli bir sınav var, kafam henüz bana lazım. Çıktıktan sonra istediğiniz kafa olsun, çıkarıp vericem ben de çok yoruldum bununla yaşamaktan."

"Yok abla ya, valla sana denk geliyor, hep topu attığımız yerde oluyosun."

"Oldu paşam,sen bana top oynadığınız saatleri ver ben o saatlerin dışında çıkıyım dışarı, sıkıntı çekmeyin benim yüzümden."

"Okuldan önce oynuyoruz 1 saat bir de okuldan sonra 1 saat Haftasonlar-"

"Lan bir de sayıyor ciddi ciddi, kime çalışıyorsunuz siz? Üst sokakta Aslı var o mu tuttu sizi? Üniversiteye girip onu sollamamdan korkuyorda hücrelerimi bitirmeniz için size para mı verdi? Konuş!" diye yükseliyorum klişe bir mafya dizisi karakteri gibi.

"Bahar abla, ver de şu topu oyunu bitirelim, senin gibi vaktimiz yok okul saati geliyor." diye tersliyor beni velet.

Elimdeki topu yere koyup gelişi güzel bir tekme atıyorum. Ama top çok fazla ilerlemeden duraksıyor. Zaten oldum olası beceremem bu top işini.

Velet Haklıydı. Son derece boştum. Aslında kesicektim toplarını ama...Haklıydı.

Apartmana girip merdivenleri ikişer ikişer çıkıyorum.

Tek tek çıkınca bitmiyor. Sizce de öyle değil mi?

Çıkarken terliğim bana yetişememiş olacak ki biraz geride kalıyor kendisi.
Muzlu çoraplarım ve ben bu duruma biraz bozulmuş olsakta aldırmıyoruz.

Tek ayağım havada terliğimi almaya giderken daire kapısının kulpuna tutunup düşmemi engellemeye çalışıyorum.

Ayağımı terliğe sokmaya çalışırken kapının kulbunun kendini geriye çekmesiyle- bu gerçekten ilginç - yere düşüyorum.

"AA! sen miydin?" diyorum yere kapaklanan bir insan için fazla coşkulu bir sesle.

"Bende kapının kulbu niye geriçekiliyor diye düşünüyordum"

"Ne?"

"Yok bir şey yaa, kapı açıldı ya birden şaşırdım sen çıkınca."

"Bahar, burası benim evim ve biz dünyalılar kapıları eve giriş çıkış için kullanıyoruz."

"Ciddi olamazsın, ben de bu her evin girişinde bulunan dikdörtgen cisimler ne diye düşünüyordum. Beni ne büyük bir meraktan kurtardın bilemezsin, bu arada hayırdır, sen ve bu saatte evde olmak? Yetişmen gereken o önemli sınavlarından yok mu bugün?"

"Yok, dersim de yok o yüzden bu saatte çıkıyorum. Ama senin bu saate uyanman ve her ne kadar geceliklerinle de olsa dışarda olman ilginç, bu arada sol gözünde çapak var."

Elimi refleksle gözüme götürüyorum.

"Eşofman o bi kere" diye çıkışıyorum diğer söylediğini duymamış gibi.

"Dersin yok,sınavın yok"

İşaret parmağımı düşünceli bir şekilde çeneme götürüp, çok karmaşık bir matematik problemi çözüyormuş gibi kaşlarımı çatıyorum.

"O zaman Descartes nereye gidiyor olabilir? Kafe? Yok. Sinema? Sanmıyorum, halısaha? Fazla boş adam işi. Hmm... Belki de daha önce hiç gitmediğin ve çok merak ettiğin bir yerdir; Kütüphane!"

"Sen bir dahisin." diyor işaret ve baş parmağı ile beni gösterirken.

"Bana bilmediğim bir şeyler söyle,her gün aynı şeyleri duymak o kadar sıkıcı ki.. Bilemezsin."

"Hukuk fakültesi okumama ve arkadaşlarımın günün 7-8 saatini kütüphanede geçiriyor olmasına rağmen benim de kütüphaneye gideceğimi nasıl bilebildin? Üniversiteyi kazanamaman büyük bir haksızlık."

"Evet, haftanın 7 günü kendilerini yüzlerce kişiyle birlikte mezarlık kadar sessiz bir alana kapatan, tek bir yerden komut alıyormuşcasına deli gibi ders çalışan, ders çalışmaya biraz daha ikna olmak için devletin verdiği bursu kırtasiye dükkanlarında harcayan, sosyal medya hesaplarının biosuna bilmem ne hukuk, hukuk öğrencisi, avukat adayı gibi şeyler yazarak kendilerini daha önemli hissetmeye çalışan bir dolu insan yerine beni seçmemeleri bu ülkeye haksızlık." dedikten sonra sinirle üst kata çıkıyorum ama çok yol kat edemeden tekrar arkamı dönüp Descartes'e bakıyorum.

"Bu bozuk adalet sisteminin gerçekten bir parçası olmak isteyip istemediğini sormuyorum bile."

"Peki sen ne yapmayı düşünüyorsun?" diyor, idealist çocuk, az önceki alaycı hali gitmiş bir şekilde.

"Bu bozuk adalet sistemini nasıl düzeltmeyi planlıyorsun?"

Cebimde ki çikolatamı çıkarıp paketini açıp büyük bir ısırık alıyorum.

"Şiir okuyarak.." diyorum.

Derin bir nefes verip, kafasını olumsuz bir şekilde sallıyor. Sonra da merdivenlerden aşağı inip gidiyor.

O hep böyleydi. Ben ne kadar tembelsem o, o kadar çalışkan. Ben ne kadar umursamazsam o, o kadar planlı, ben ne kadar isyankarsam o, o kadar itaatkar. Mahallenin gururu... Efendi çocuğu...

Kimin yardıma ihtiyacı varsa ona gider. O biçaresini bulur. Annelerin hayalindeki damat adayı... Annemin sürekli örnek gösterdiği komşu çocuğu... Okul yıllarımın 3 yıldızlı kabusu..

Ali...

Bu da benim hikayem.

Instagram: birazyagmurr

BİZ AYRI DÜNYALARIN İNSANLARIYIZWhere stories live. Discover now