9. YALAN BOŞLUĞU

418K 26.6K 105K
                                    

9. YALAN BOŞLUĞU

Trees of Eternity, Broken Mirror

Yalanların da tıpkı insanlar gibi bir kaderi vardı.

Cesaretin çoğu zaman kaldıramayacağı yükler olurdu, gücü bu yükü kaldırmaya yetmezdi ve tam da öyle anlarda sığındığın korkunun seni saran karanlık kolları olurdu.

Korku, ölüm döşeğinde uzanan bir kadının gözlerini aralayıp onu çağıran adama duyduğu sevgi yüzünden yattığı yerden kalkarak o kadına adamla gitme gücünü toparlatacak olan o duygu kadar güçlü bir başka duyguydu. Korkuyu aşka çok benzetiyordum.

Yağmur, yeryüzüne tutunmaya devam etti, buzun üzerinde tutuşmuş bir alevi anımsatan gözleriyle gözlerime tutunuyordu.

Hikâyemizin başladığı sokağa bir cadde uzaklığındaydık ama o, hikâyemizin asıl şimdi başladığını söylüyordu. Acınacak durumda olduğumuzu düşünsem de onun gözlerine baktığımda, korkunun yalnızca beni esiri ettiğini görebiliyordum; çünkü onun buz sıcağı gözlerinde korku değil, cesaret ve güç vardı ve bunlar, bende var olmayan şeylerdi.

"Birbirimizi bir daha görmek zorunda olduğumuz zamanlar olacak," dediğinde gözleri gözlerimde tutsak kalmıştı, yağmurun hızlandığını fark ettim, içimin üşüdüğünü hissediyordum ama bedenim sanki alevler tarafından dört yandan kuşatılmış haldeydi. "O zamanlar geldiğinde bile, bir zamanlar senin bana ait olduğun yalanı geçmişte herkesin içinde yaşamaya devam edecek."

Gözlerimi kırpmadan gözlerinin içine bakıyordum. "Çünkü bu," dedi ve kaşlarını çattı, "ikimizin kaderi."

"Bu kaderi var eden ben değildim," dediğimde başını salladı, biliyordum, bu kaderi var eden o da değildi ama beni bu kadere mecbur kılıyordu.

"Şu an seni ilgilendiren tek şey, bu çukurdan nasıl kurtulacağın olsun. Yukarı çıktığımız zaman seni serbest bırakacağım ama geçmiş hiç değişmeyecek."

"Yukarı çıktığımız zaman bile geçmiş hiç değişmeyecek," diye kabullendim söylediğini, buz sıcağı gözlerinin soğuğu beni donduruyor, sıcağı beni ateşe veriyordu. Sessizlik çok kısa sürse de dilimin ucunda ölen kelimeler yeniden dirilebilirmiş gibi kaybettikleri son kanların da etkisiyle hareket ediyorlardı. Bu tıpkı öldüğü halde kefenin altında hareket eden bir insanın bedeni gibiydi, bedenini terk eden kan yüzünden vücut ruhtan arınmış olsa da hareket ederdi. Kelimelerim de ruhlarından arınmışlar, son kanlarını dökerken canlılarmış gibi dilimin ucunda kıvranmaya başlamışlardı.

Saatler, çektiğim vicdan azabının kalbinde pompalanan kirli kan gibiydi, damarlarımdan geçerek bedenime sızıyor, bedenime geçmişten izler bırakıyordu. Gurur bir adım geri çekilip gözlerini yüzüme indirdi, uzun süren bakışmanın ardından, "Sana bunu ilk ve son kez söyleyeceğim," dedi, durup karman çorman bir ifadeyle başımı salladığımda derin bir nefes alma ihtiyacı duydu. "Böyle olsun istemezdim."

Çok kısa sürse de kurduğu bu basit, üç kelimelik cümle yüreğimde yanan ateşe basılmış buzlar gibiydi. Ferahlatmıştı, bir anlığına bile olsa kalbimdeki büyük kırığı birleştirmişti, onarmamıştı ama kalbimi yeniden bir bütün haline getirmişti. Gözlerinin içine bakıp başımı tekrar salladım ama kelimeler dilimin ucunda can bulamadılar.

Derin bir nefes daha aldı. "Sana yaşattıklarım ve bundan sonra yaşatacağım her şey adına..." Kaşlarını çatıp kelimeleri içinde parçalara ayırdı. "Sana bunları yaşatmak istemezdim."

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin