13. DAĞ GELİNCİĞİ

440K 27.1K 79.4K
                                    

13. DAĞ GELİNCİĞİ

Ayna, Gelincik

Bazen cehennem öyle çok saftı ki, cennetteki abartı tüm iyilerin kalbini dondururken, şeytanlar avuçlarını kalplerine bastırıp hissediyorlardı.

Bazen kötüler o kadar iyiydi ki, öldürdükleri her insanın kanı iyilerin ellerini kirletiyordu.

Yine bazen kötüler o kadar kötüydü ki, iyilerin ellerini kirleten kanı döken yine iyiler bile olsa, o kanı ova ova onların parmaklarından çıkarırken, cinayeti üstleniyorlardı.

Çok küçükken babamın duvara çizdiği büyük melek kanatlarını hatırladım, duvarın neredeyse tamamını kaplayan melek kanatlarını duvarın önündeki kaldırıma bağdaş kurarak oturmuş, yüzüm avuçlarımda saatlerce izlemiştim. Yıllar sonra o duvar boyanmıştı, melek kanatları yine o boyanın altında olduğundan, koskoca bir kız olmama rağmen yine o kaldırıma oturmuş, yine yüzüm avuçlarımda o duvarı saatlerce izlemiştim; sonra bir gün o duvarı yıktıklarını gördüm. Yine oturdum o kaldırıma bağdaş kurarak, yine yüzümü avuçlarımın içine aldım, bu defa o duvarın bir zamanlar arkasına alarak sakladığı manzarayı izledim.

Bazen iyi sandıklarımız gözümüzü kör ediyordu.

Çocuktum ve ona inanmıştım.

Büyümüştüm ve ona inanmıştım.

Yıkılmasa ben yine ona inanırdım.

Altımızdaki araba, geride bırakarak ilerlediği asfaltın üzerine ateşler dikiyor gibi öne doğru atılıp duruyordu. Bir köşeye gizlenmiş, avının boynunda atan damarı izleyen bir vampir gibi açlıkla, öfkeyle, önüne geçemediği bir saldırma içgüdüsüyle öne atılan aracın yarıya inmiş camından içeri doluşan rüzgâr saçlarımı dağıtıyor, saç tellerimi yüzüme vuruyor, uçuşturuyordu. Parmaklarımı kaldıramayacak kadar donmuş halde olduğumdan saçlarımı düzeltme girişiminde bulunmadım ama kalbimin içi bir çuval gibiydi, o çuvalın içinde iğneler vardı, çuvalın yüzeyini delik deşik eden sivri uçlu gri iğneler... Kalbimdeki ağrının sebebi bu iğneler miydi?

Kalbimin atışları kulağımı sağır edecek kadar fazlaydı.

Ve yine kalbimin atışları, elimi göğsüme bastırıp yaşayıp yaşamadığımı sorgulatacak kadar sessizdi.

Gurur gaza kökleyince arabadan bir hırıltı yükseldi, motordan gelen o kükreme sesi zihnime yayıldı ve bu sesi hiç unutmayacağımı düşündüm. Bu ânı ve bu sesi hiç unutmayacaktım. Gurur'un direksiyonu sıktığını, direksiyona baskı uygulayan parmaklarının yarattığı gıcırtıdan anlamıştım. Yutkundum, boğazıma korkudan çaldıklarım battı. Buradaydı, korku tam da burada, boğazımın ortasındaydı. Kalbimi terk edip boğazıma yükselmişti, ağzımı açsam sadece korku dolu çığlıklar atıp, haykıra haykıra ağlayacaktım.

Öksürmek istediğimi hissetsem de saçlarım o kadar çok yüzümdeydi ki, ağzımı açarsam hepsini yutacaktım sanki. Gözlerim rüzgârın çarpışlarından mı yoksa hissettiklerimden midir bilinmez sulanmışlardı. Kirpik diplerim ağrıyordu. Acaba kasılarak tekleyen kalbimin yükselerek tüm bedenime bıraktığı ağrıyı ağırladığım için mi bu kadar yorgun hissediyordum? Öyle bir şeydi ki bu, dudaklarımdan tek bir kelime, kelime değil harf dökülse, Gurur hissettiğim korkuyu kemiklerinin içinde, iliklerinde hissedecekti.

Birini öldürmüş olma ihtimali yoktu. Bu ihtimali kafamdan silmişti. Yüzündeki şaşkınlığı, gözlerindeki o depremi görmüştüm; ruhunda hissettiğine emin olduğum deprem öyle güçlüydü ki benim bile dengemi darmaduman etmişti. Kelimelerin ne kadar bozuk, ne kadar bayat ve küflü olduğunu, boğazıma takılan her kelimenin acı tadını yutarak içime gömdüğümde anlamıştım. Araba mümkünmüş gibi daha da hızlanınca, bedenimdeki kasılmalar çoğaldı ve rüzgâr içeri beni tokatlamak istiyormuş gibi doluştu. Oysa rüzgârın dokunuşları, o sert tokatları bile beni gerçeğe sürükleyemiyordu. Zihnimde rehin kalmıştım.

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin