19'

27.5K 2.4K 2.6K
                                    

🎵billie eilish - everything i wanted
iyi okumalar:)

-

jeongguk, kabul etmek istemese de kendini mutlu hissediyordu.

tabii ki bunda etrafa paketleri dağılmış çikolataların şu an midesinde olmasının, ayağını sıcak tutan kalın çoraplarının ve dizinde duran laptop'unda açtığı en sevdiği film olan saksı olmanın faydaları'nı izliyor olmasının da katkısı vardı ancak tüm bedenini mayıştıran ve kendisini sanki bulutların üzerinde uzanıyormuş gibi hissettiren, aynı zamanda kalbinin de durmaksızın gümbürdüyle göğüs kafesine çarpmasına neden olan yegane şey, şu anda sırtını göğsüne yaslamış olduğu bedendi. taehyung'un bir kolu kendi karnına sarılmış bir vaziyette dinleniyordu, diğer kolu ise kendi omzundan sarkacak şekildeydi ancak jeongguk, arkasındaki bedene doğru başını eğdiği için saçları kim taehyung'un nazik elleriyle okşanıyordu. dışarıdan kim görürse görsün aynı yorumlayacağı bu görüntü de bu iki gencin tüm heyecanı oluvermişti.

jeongguk, taehyung'u evine davet ederken açıkçası biraz gergindi; olmayacak bir şeydi ancak taehyung'un maddiyat açısından kendisine kıyasla daha iyi bir durumda olduğunu biliyordu ve son zamanlarda hayatına girmiş olan en iyi insanı kaybetmek istemediği için soğuyabileceği en uç bir nedeni bile kafasına takar olmuştu. yine de her şeye rağmen taehyung'un hiçbir şekilde kınayarak etrafa bakan gözlerine rastlamamıştı ve bu jeongguk'u sevindirmişti. çünkü zaten geldiğinden beri tek ilgisi jeongguk'un üzerindeydi. eh, küçük olan da bunun farkındalığıyla heyecanlanmadan edemiyordu.

"daha iyisin, değil mi?" şimdiyse beraber, neredeyse iç içe geçmiş bir şekilde jeongguk'un geniş fakat sıcak yatağında uzanıyorlar ve filmin kapanış jeneriğini izliyorlarken aslında filmin başından beri dikkatleri, düşündükleri ve hissettikleri şey aynıydı. jeongguk usulca taehyung'un sorusuna başını salladı ve parmaklarıyla oynamaya başladı. taehyung'un ilgisi birkaç saniyeliğine biri dövmeli olduğu halde ne kadar sevimli durduğunu düşündüğü ellere kaymıştı ancak tekrar sarıp sarmaladığı küçüğünün mimiklerini kaçırmamak adına yüzüne odakladı bakışlarını.

"teşekkür ederim, şu son zamanlarda sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum taehyung." ufağın utana sıkıla ettiği itirafa hafifçe tebessüm etti taehyung, aynı şeyin kendisi için de geçerli olduğunu bile bile böyle bir şeyi demesini saçma buldu bir yandan da ancak bu uysal jeongguk'u giderek sevmeye başlamıştı.

"bana bak jeongguk." ani bir dürtüyle başını eğmiş jeongguk'un yanağını kavrayarak kendisine bakmasını sağladı. hafifçene dolmuş gözlerinin masumiyeti kalbini eritecekti neredeyse taehyung'un. tüm diyeceklerini, aklında olup biten her şeyi unutuverdi saniyeler içinde.

jeongguk.

bir tek bu isim yankılanmaya başladı herbir uzvunda.

kendisine bakan koca gözleri, hafifçe aralanmış dudakları, birbirine girmesine rağmen yine de güzel duran saçları... başını iki yana salladı taehyung, bir an önce kendine gelmeliydi.

"bu saatten sonra asla yoongi'den bir şey bekleyemezsin. sana o mesajları atarak ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama ona güvenmemen gerektiğini biliyorsun, değil mi güzelim?"

yine usulca bir baş sallama kazandı küçük olandan. gerçekten, olan şeylerden dolayı mı böyle suspus kesildi yoksa başka şeyler mi var? diye düşünmeden edemedi taehyung. şayet başka şeyler olsaydı da kendine anlatmasının gerekliliğini bulamadı. sonuçta; ne en yakın arkadaşıydı, ne de sevgilisi.

"kalbine söz geçiremediğini biliyorum jeongguk. bazen olmaması gereken kişilere karşı bir şeyler hissediyoruz ve elimizden hiçbir şey gelmiyor." taehyung, sanki kendine söylenirmiş gibi fısıltıyla mırıldanırken çoktan başını tekrar eğmiş jeongguk ise bu sefer kendi iradesiyle kaldırdı başını büyük olana. kaşları hafif çatılmış ve düşünceli görünüyordu. taehyung ise bir saniye bile dikkatini ondan ayıramıyor, nasıl olur da her yüz şeklinde bile bu kadar güzel olabildiğini düşünüyordu küçüğünün.

"hala jimin'e karşı bir şeyler hissediyorsun yani?" ufaklığın karın ağrısını sanki öğrenmişçesine güldü taehyung, asıl olansa bir anlam aramamasıydı sorduklarında. daha doğrusu, kendince anlamlara yormak istiyor ancak bir yandan da kendi kendine gelin güvey olmak istemiyordu işte. bazen, bazı şeyler şakaya vurulamıyordu.

"hissetmiyorum."

"ah, anladım. lafın gelişi söyledin." jeongguk başını sallayarak önüne döndü. film çoktan bitmiş ve ekran kapanmıştı. öylece boşluğa bakıyordu ancak taehyung'un yüzüne bakarkenki ilgisi hala yerindeydi. sadece... bakamıyordu ona zira bakınca, çok farklı hissediyordu.

"lafın gelişi de söylemedim jeongguk." hala bakmıyordu jeongguk taehyung'a. korkuyordu, neyden korktuğunu bilmiyordu ancak korkuyordu. ya da biliyordu sanırsa; karşı karşıya geleceği bakışlardan, birtakım gerçeklerden korkuyordu.

kabullenmiyordu jeongguk. kabullenmek istemiyordu. kalbinin depar atarcasına hızla atmasının sebebini kabullenmek istemiyordu.

"o zaman, b-birinden mi hoşlanıyorsun." sordu tereddütle jeongguk ancak cevap beklemiyordu, yine de taehyung onu cevapsız bırakmadı. biri kaçmaktan yorulmazken, biri kaçmaktan bıkmıştı.

"evet."

"sen de ayran gönüllü çıktın be taehyung!" ve işte jeongguk'un günlerdir kendi kendine kurduğu koruma mekanizması çalışmaya başlamıştı. düzenini bozmamak için, olayları değiştirmemek için, kalbindeki insanı değiştirmemek için attığı ilk adımdı.

başarısız olacağını bilmeden.

"jeongguk,"

kahkaha attı jeongguk kulağının dibinde nefes alan çocuğu önemsemiyormuş gibi. sanki kendi kendine konuşuyor, kendi kendini cevaplıyormuş gibiydi ancak biliyordu ki kaçıyordu. "y-yani... gerçekten daha dün gibi hatırlıyorum attığım mesajı. daha birkaç hafta falan oldu zaten, değil mi? birkaç haftada nasıl soğudun ki yani jimin'den? şahsen-"

jeon jeongguk, sadece kaçıyordu. ancak kaçarken tosladığı beden tam olarak kim taehyung'tu.

"senden hoşlanıyorum jeongguk."

küçüğün yüzündeki tebessüm giderek acı bir ifadeye bırakırken yerini, artık dolan gözlerini umursamadan taehyung'a döndü. sanki olanlar koca bir şaka gibiydi. kendi kalbi dahil hepsi ona acımasızca bir şaka düzenlemiş gibilerdi ve jeongguk bundan hoşlanmadığı halde devam ediliyordu bu şakaya. kendisine ilgiyle bakan çocuğun herbir zerresinde gezdirdi bakışları, sıkışıyordu göğüs kafesi. boğazında garip bir yumru vardı. üzgün değildi ancak ağlamak da istiyordu. en çok da kim taehyung'un göğsüne uzanarak ağlamak. ama yapamazdı işte, onu sevmiyordu ki. o yoongi'yi seviyordu.

o zaman, neden atıyordu kalbi yerinden çıkacakmış gibi? neden terliyordu avuç içleri? neden karşısındaki bu beden yüzünden heyecanını yenemiyordu?

neden, eskiden yoongi'ye karşı hissettiği şeyleri tam şu an taehyung'a karşı hissediyordu?

"bak, gerçekten beni güldürmek için diyorsan, sana şu sıralar şaka kaldıramadığımı söylemiştim taehyung. tamam, belki başka bir gün gülebilirim ama bugün olmaz. bu çok kötü bir şaka."

taehyung dayanamadı küçüğünün acı çeker gibi değişen ifadesine, ne yapabileceğini bilmiyordu. sadece tek bir komut çalışıyordu beyninde ve sanki bunu yaparsa her şey düzelecekmiş gibi hissediyordu.

ancak biliyordu ki hiçbir şey düzelmeyecekti. su sandığı şey aslında ateşti. ferahlamak isterken cayır cayır yanacaklardı.

göz kapakları hafifçe kapandı, beklemeden alnını hemen milimler ötesindeki alna yaslamadan önce derince bir nefes aldı. görüyordu, biliyordu ki jeongguk da ondan farksızdı. başından beri jeongguk'un belini kavrayan eli sıklaştı ve diğer eliyle hemen ufağının yanağını buldu. "sadece kalbinin sesini dinle, duyuyor musun orada benim adımı?"

ve bu, dudaklarını küçüğünün dudaklarıyla buluşturmadan hemen önce söylediği sözlerdi.

-

slsnsjnwwldşşsşs ee öpüştürdüm ben bunları???
neyse beğendiniz mi :) biraz aceleci gibi olduğunu ve doğru zaman olmadığını düşünebilirsiniz ancak her şey istediğimiz gibi gitmeyebiliyor hayatta ve ileride planladığını şeyi birden yaşayıverebiliyorsunuz. bu açıdan gerçeklik katmaya çalıştım sadece neyse sizi seviom<3
yorum yapsanizaaaa

Revenge ✓Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt