38'

15.6K 1.4K 702
                                    

jeongguk beklemeden elindeki anahtarla evinin dış kapısını aralarken bedeninde dolaşan telaş hat safhadaydı ve bunun tek sebebi ise arkasındaki bedenden başkası değildi. beklemeden içeri adımladı ve gevşek bir gülüşle kendisini izleyen jackson'un içeri geçmesi için kapıyı iyice araladı. kendini sabahtan beri amaçladığı şeyi başaracağına dair kendi kendini telkin etmeye ve bir yandan da tüm bedenini sarmalamış korkudan dolayı kendini teskin etmeye çalışıyordu.

taehyung ile konuşmasının üzerinden yalnızca birkaç gün geçmesine rağmen jackson'un güvenini kolay kazanmıştı. hoş, belki de öğrendiklerinden sonra jackson'un da bir planı olabileceğini de düşünmeden edemiyordu ancak bugün sondu; jackson'a hak ettiğini ödetecekti.

"beni evine davet ettiğin için teşekkür ederim jeongguk." ikisi de salondaki ikili koltuklardan birine geçerken kendini gülümsemek ve yalan sözler söylemek adına zorladı jeongguk ancak artık suratındaki tebessümün bile yeterince sahici olduğunu düşünmüyordu.

"asıl sen benim gözlerimi açtığın için teşekkür ederim jackson. sen olmasaydın taehyung'un nasıl biri olduğunu öğrenemeyecektim." bir yanı bu lafları ettiği için kendisinden nefret etmesine mani olamıyordu ancak karşısındaki adamın pimini çekmek için son ana kadar gözüne girmek için çabalamak zorundaydı.

"ben sadece ileride sana da kötü davranma ihtimalini önlemiş oldum güzellik. sana da zarar verseydi, yazık olurdu." jackson karşısında küstahça omuz silkerken gözünün seğirmesine engel olamıyordu jeongguk. asıl amelini bilmediği zaman bile onda bir şeyler olduğunu anlamıştı ancak asla taehyung ile alakası olabileceğini düşünmemişti ve jeongguk artık kendisinin de jackson için taehyung'a karşı sadece ufak bir yem olduğunu biliyordu.

o yemi boğazında bırakacağını bildiği gibi.

"bir şeyler içer misin? güzel bir şarabım olması lazım." jeongguk sesindeki sahte sevinci belli etmemek için dişlerini göstererek gülümsedi ve planının ilk adımı için ufak bir onay aldığında beklemeden mutfağa doğru adımladı.

beklemeden birkaç gün önce aldığı şarabı iki bardağa döktükten sonra hızlıca çekmecelerden birine gizlediği toz ilacı bardaklardan birine döküp karıştırırken damarlarında gezinen adrenalinden dolayı elleri titriyor, saniyede bir kapıya bakıp duruyordu. plan basitti, yoongi elinde alkol oranı neredeyse bulunmayan bir şarap ve uyku ilacıyla geldiğinde jeongguk bu fikri klişe ancak işe yarar bulmuştu. ilaç, yoongi'nin dediğine göre tüm bardak bittikten birkaç dakika içinde etki edecekti ve jeongguk o birkaç dakika içinde elinden geldiğince ağzından laf almalıydı ve bu sırada gizli bir yere yerleştirdiği ses kaydı açıktı.

içten bir dilek tuttu başarılı olmak adına ve beklemeden salona doğru adımladı.

salona girdiğinde jackson'un telefonla uğraştığını görmüştü ve jeongguk elindeki iki kadehle yanına oturduğunda telaşla telefonunu kapatıp cebine atmıştı. bu şüpheli hareketi elbette jeongguk'un gözünden kaçmamıştı, şu iş hallolduktan sonra yoongi'ye telefona bakması gerektiğini söylemesini aklının bir ucuna yazdı.

jeongguk biraz günlük şeylerden bahsettikten sonra kendisine ayak uyduran jackson'la çok da fazla sürmeden yavaşça asıl konuya girmeye çalışmıştı planı için. "taehyung'un öfke kontrol bozukluğuna sahip olduğunu anlayamamıştım, iyi ki söyledin bana gerçekleri."

karşısındaki oğlan omuz silkerek oturduğu koltuğa iyice yaslandı. jackson dışarıdan bakıldığında gerçekten yakışıklı surata sahip biriydi ancak hiçbir şekilde dudaklarından inmeyen o iğrenç tebessümü yüzünden jeongguk ona sadece iğrenerek bakıyordu. "taehyung hep böyleydi biliyor musun, küçükken de babasına zarar vermişti ve ondan sonra da kimle yakınlaşsa sonu iyi bitmedi. neyse ki jimin bunu önceden görüp onu aldatmış."

içten içe tanrı'ya birkez daha teşekkür etti jeongguk, kendisi çabalamadan jackson ona kendi ağzından laf veriyordu.

"sahi jimin demişken, o da senden nefret ediyor sanırım." jeongguk sahiden de ilgili olsa da sanki dedikodu yaparmışçasına bir hava vererek sordu aklındakini. kelimeleri iyi kullanmalıydı, jackson'un, ufak bir açığını yakalamasına asla müsaade edemezdi.

jackson bu sefer hafifçe tıslayarak güldü, elindeki kadehi sallamaya devam ederken aniden içindeki üm sıvıyı yutup bardağı sertçe önündeki masaya vurmasıyla jeongguk yerinden sıçramıştı ancak istifini bozmamaya çalıştı. "o sürtük benden anca nefret eder zaten. ona yaptığım yardımlardan sonra benden nefret etmesin ben de beklemiyordum ama ne yaparsın işte."

"zaten jiminden hoşlanmıyorum, umarım ona hak ettiğini vermişsindir." jeongguk belki de bu zamana kadar jackson'la konuşurken kendince ettiği en ağır lafı etmişti ve karşısındaki oğlanın ağzından laf almak amacıyla böyle bir şey demesi boğazına koca bir yumru oturtmuştu. her ne olursa olsun, kimse bu yaşananları hak etmezdi ve her ne olursa olsun, bu cümleyi söylediği için içten içe kendinden nefret etmişti.

"ah, hem de nasıl verdim! altımda ağladığı zamanları unutmam pek mümkün değil." jeongguk duyduklarıyla gözlerinin yandığını hissetti, jackson'un bu olaydan nasıl da heyecanla bahsettiğini görünce bir kez daha anladı asıl hastanın kim olduğunu.

"altında ağladığı mı?" başından beri planladığı kısma gelmişken ağlayarak tüm planı bozamazdı. bildiği gerçekleri suçu işleyenin ağzından duymak neden bu kadar ağır gelmişti ki?

"sadece yardımlarımın bir karşılığıydı güzelim. eminim ki o da zevkten ağlıyordu." jackson kendini koltuk üzerinde hafifçe jeongguk'a doğru kaydırırken küçük olan korkudan mı, yoksa duyduklarından mı bilinmez, donakalmıştı. damarlarındaki kan çekilmişti adeta, gözleri dolu doluydu ve hayır, burada batıramazdı. bildiği ağır gerçeklerin bu şekilde dile kolay anlatılmasına şahit olmak jeongguk'un benliğini sarssa da kendini sakinleştirmeliydi. onları kayıt altına alan bir ses cihazı ve diyecek son bir cümlesi vardı çünkü.

"ona rızası olmadan dokundun yani, onu taciz mi ettin?"

jeongguk sesinin çıkmamasını bekliyorken ilginç bir şekilde sert çıkmıştı sesi. bedenini sarmalamış korku sanki yerini birdenbire öfkeye bırakmıştı ve şimdiyse karşısındaki pisliği gebertmek için yanıp tutuşuyordu.

"bebeğim, kimse benim dokunuşlarıma rızasız kalmaz ama eğer böyle adlandırmak istiyorsan sen bilirsin. inan ki ona taciz etmekten fazlasını yaptım, hak ettiği gibi."

ve jeongguk duyduklarıyla kanı bir kez daha çekilirmiş gibi hissetmeden alıkoyamadı kendini. korkuyordu, öfkeliydi; ya kaçmalıydı, ya dövmeliydi karşısındakini ancak ikisini de yapamıyordu. jackson ise biraz daha jeongguk'un yanına sokuldu. tenleri temas etmese de oldukça yakınlardı ve jeongguk saniyelerini sayıyordu içinden.

"ama eminim ki sana şu an dokunsam, rızan olurdu, değil mi jeongguk?" jackson elini, jeongguk'un yanağını kavramak için hafifçe kaldırdığında artık kendisi için tanınan sürenin sonuna gelmişlerdi. başından beri dudaklarındaki o iğrenç tebessüm giderek yok olduğunda jeongguk neyin geleceğini tahmin etmişti bile.

ve saniyeler içerisinde jackson'un bilinci kapanırken bedenini koltuğa bıraktı şuursuzca. jeongguk, çocuğun bayılmasıyla derin bir nefes alırken beklemeden yoongi'yi, gelip jackson'u alması için aramıştı. ardından da ses kaydını kapatmadan önce günlerdir içinde ukte kalan şeyi yapmış, bayılan oğlanın yara olmayan diğer kaşına yumruğunu geçirmişti.

en çok da sevgilisi taehyung için.

-

yazmaya yazmaya unutmuşum resmen yazmayı😔
o kadar zamandır yazmamama rağmen bir de kısa oldu yemin ederim daha güzel bölümle geleceğim

Revenge ✓Donde viven las historias. Descúbrelo ahora