27'

23.8K 2.1K 692
                                    

son mesajlaşmalarının üzerinden yaklaşık üç hafta geçmişti. bu üç hafta boyunca jeongguk ne taehyung'un yüzünü görebilmiş, ne de sesini duyabilmişti. ona olan özlemini iliklerine kadar hissediyordu ama eli kolu bağlıymış gibi hissetmekten de kendini alıkoyamıyordu. ileride yaşama ihtimalini hiçbir zaman aklından çıkaramadığı aldatma olayını şayet taehyung tarafından yaşarsa, şimdikinden çok daha beter bir halde olacağını bildiği için şu son üç haftadır çektiği acıya bile katlanabiliyordu bir yerde. aslında başından beri en çok güvendiği insan oluvermişti taehyung ama bu yine de korkmasını engelleyemiyordu.

kalbinde yer edinmiş büyük bir boşluk ve o boşluğun getirisi olan sızıdan dolayı hayatının rayı da giderek kaymaya başlamıştı bunların yanında; geceleri uyuyamıyordu ve gündüzleri girdiği derslerden hiçbir şey anlamıyordu. sanki hiç yemek yemiyormuş gibi çökmüştü, yorgunmuş gibi hareketleri de yavaşlamıştı.

ve üç haftanın sonunda ise bu değişen rutinlerinin gazabına uğramıştı.

yine dersinin olduğu bir gün, sınıftakiler hızla toparlanıp sınıftan çıkarken kendisi yavaş yavaş toparlanıyor, birkaç dakika olsa da sessizliğin tadını çıkarmaya çalışıyordu ki koca amfide yankılanan iki çift ayak sesiyle dikkati kapıya doğru yöneldi ve karşısında gördüğü çifte gözlerini devirmeden edemedi. hayatının son birkaç ayını boka çeviren iki insan hala yüzsüzce karşısına çıkabiliyorken aslında yapmak istediği şey tam da taehyung gibi ikisinin suratının ortasına yumruğunu geçirmekti ancak onlara karşı çıkacak takati bile yoktu.

"jeongguk, konuşabilir miyiz?" ve bu yüzden yoongi hafifçe öksürerek lafa girdiğinde hiç beklemeden onlara doğru yaklaştı ve en ön sıralardan birine oturdu. zırvalıklarını dinleyecek ve gidecekti buradan.

gergince birbirlerine bakarken jeongguk içinden ne kadar iyi rol yaptıklarını düşünüyordu, şayet gerçekten pişman olmuşlarsa bile bu onları affedeceği anlamına gelmiyordu. "aramızdaki bu gerginlik belki hiç bitmeyecek ama biz sadece özür dilemek istiyoruz. bizi affetmeni istediğimizden değil, böylesine büyük bir onuru sunman sana kalmış ancak ne olursa olsun yaptığımız hatanın farkındayız."

"farkındaysanız neden hala birliktesiniz?" ikisi de böyle bir soru beklemiyor olacaklardı ki bocalayarak birbirlerine bakarken kollarını göğsünde kenetlemiş, meydan okurcasına kendilerine bakan jeongguk'un karşısında bozarmışlardı. belki küçük olanın onlara karşı çıkacak kadar fiziki bir takati yoktu ancak laflarıyla bile çok kolayca alt edebilmişti onları.

ya da, onlar zaten alt edilmek için çabalanmayacak kadar dipteydiler jeongguk için.

"yaptığımız hata birlikte olmak değil, jeongguk. sen ve taehyung'tan ayrılmalıydık ancak yapamadık. en nihayetinde size de değer veriyorduk." yoongi en doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordu ancak savunmaları bile berbat olduğun için onu dinlememeye karar verdi. o sırada gözüne yoongi'nin elini kavrayan jimin'in eli çarptı bir anlığına ve gördüğü manzara hiçbir şekilde canını acıtmıyordu. emindi artık, ikisine de nefretten başka bir duygu beslemiyordu.

"sikeyim sizin değerinizi." ağzının içinde mırıldanarak ve sinirle hahlayarak söylediği lafın duyulup duyulmaması umrunda bile değildi ancak jimin'in giderek çatılan dolayı duyduklarını anlaması pek de uzun sürmemişti.

ortamdaki garip sessiz atmosferi bozmak amacıyla yoongi son bir defa açtı ağzını ancak söylediklerinin hiçbir halta yaramadığını kendisi de biliyordu. "istersen bizi affet, istersen bir daha karşına bile çıkmayız. sadece üzgün olduğumuzu ancak geçmişi değiştiremediğimiz için elimizden sadece bu geldiğini bilmeni istiyoruz."

derin bir nefes aldı jeongguk, ve ağzından sadece iki kelime çıktı.

"bitti mi?"

"bitti."

ve beklemeden yanındaki çantasını sırtına takıp sınıfın kapısına ilerlemeye başladı ancak tam çıkacakken sınıfa girdiğinden beri ağzımdan tek bir kelime çıkmayan jimin'in sesiyle adımları istemsizce durmuştu çünkü biliyordu ki bahsedeceği şeyin, yoongi'nin dedikleriyle alakası yoktu.

"bizi geçtim, bunu ona yapma jeongguk. ikiniz de acı çekiyorsunuz. bize olan güvensizliğini ondan çıkarma çünkü senin ondan başka gidecek kimsen yok."

kabullenmek istemiyordu jeongguk, sanki tüm hayatı son birkaç ayda arkasında duran iki aşağılık insan tarafından bir kukla gibi oynatılmış ve o sanki hayatında hiç söz sahipliği yapamamış, sadece eli kolu bağlı bir şekilde izlemiş gibi hissediyordu ve bu his yüzünden ikisini de öldüresiye dövmek istiyordu ancak yoktu işte takati, çok yorulmuş hissediyordu. artık daha fazla yorulmak istemiyordu. artık kalbinde başka birine yer açmak istemiyordu.

unutmak istiyordu her şeyi.

beklemeden oradan onları cevapsız bırakarak ayrılırken gözyaşlarını sertçe silmeyi ihmal etmedi, binadan dışarı çıkarken ciğerlerine doldurduğu hava bile içini yakıyordu sanki. deli gibi ağlamak istiyordu, neden istediği olmuyordu ki? neden taehyung'u aklından da, kalbinden de çıkaramıyordu? uzak duruyordu işte ondan, başka ne yapması gerekiyordu onu unutması için?

bu düşüncelerle sokak sokak, ağlayarak gezindi jeongguk. kendisine garip garip bakan insanlara aldırmadı ve gözüne ilişen bir markete kendini attı, unutmak için aklına gelen bir diğer fikirden ötürü beş tane bira şişesini alarak kendini sahil kenarına attı. tüm uzuvları titriyordu, ağlamaktan -ve biraz da soğuktan- gözleri ve burnu deli gibi kızarmıştı, yanakları ıpıslak olmuştu ve yarını yokmuşçasına içiyordu. içeyim de unutayım, diyordu kendi kendine.

körkütük sarhoş olmanın, körkütük aşık olmanın yanından bile geçemediğini acı bir gerçek gibi kavradığında ise her şey için çok geçti.

adımları birbirine karışırken, duvarlara tutunarak ilerlemeye çalışırken aklında sadece tek bir şey vardı; o da unutmak istediği kişiyi unutmanın asla mümkün olmadığını ve olamayacağını en sahici bir şekilde anlamış olduğuydu.

ve gece çoktan yerini gökyüzünde almışken, kendini anlayamadığı bir şekilde aşina olduğu kapının önünde buldu jeongguk. sertçe vurmak istiyordu kapıya ancak bunu bile yapacak gücü olmadığı için sadece zile basmakla yetindi ve saniyeler sonra işte aklından çıkmadığı yüz karşısındaydı. sanki, tüm yol boyunca aklında yoongi'nin ve jimin'in kelimeleri yankılanmış gibiydi ancak şimdi karşısında taehyung varken tüm zihni suspus olmuştu.

sadece tek bir şey, tek bir itiraf, yankılanıyordu tüm beyninde

"senden hoşlanıyorum jeongguk."

"sana deliler gibi aşık oldum ben taehyung."

ve jeongguk, son gücünü kullanarak yaslanmış olduğu duvardan doğrulup kendini, şaşkınlıkla kendisine bakan çocuğa doğru attığında onun kalın dudaklarında tüm canını bulmuştu.

-

çok kısa oldu, içime de hiç sinmedi vallahi kusura bakmayın sizi sebiorum<3

Revenge ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin