ankara'daki 3 iyi devlet üniversitesinin 3 farklı bölümünde 13 sene okumuş ancak hiç birini bitirememiş bir insanım ben. her birisinin enteresan hikayeleri var, belki başka bir zaman anlatırım o hikayeleri de. sene 2006 bekarım o zamanlar, bir sene önce üniversite bitirmediğim için mecburen uzun dönem olarak yaptığım askerlik görevinden gelmişim ve aile işimize gidip geliyorum. çok prestijli ve kazancı iyi olan bir iş olmasına rağmen hiç sevemediğim bir iş bu. o yüzden de müteşebbisliğim tuttuğunda o işe ara veriyor, yapmak istediğim şeyleri yapıyordum. hayatım boyunca hiç bir işim yolunda gitmedi, hangi işe elimi attıysam ya batırdım, ya işler bir şekilde elimden alındı ya da attığım taş ürküttüğüm kurbağaya değmedi.
ama, o sene ailemin desteğiyle de olsa bir şekilde ankara'da yeni bir stüdyo daire almış içini dayamış döşemiş, bana yetecek kadar para kazanıp, mutlu mesut yaşıyordum. evde pinekleyip durduğum bir akşam telefon çaldı, açtım. istanbul'da yaşayan ablam. tek kardeşim. hüngür hüngür ağlıyor, pek alışıldık bir durum değil. ne oldu ? dedim, "çok sıkıntıdayım sana ihtiyacım var buraya gelir misin" dedi. detay vermeyeyim ama hiçbir şey yolunda gitmiyormuş hayatında, aileden ayrı tek başına oralarda. olur dedim, yarın atlar arabaya gelirim. hayır dedi, öyle değil. yanıma taşınmanı istiyorum bana destek olman lazım. ablam yahu arayan, lamı cimi yok.sorgusuz sualsiz tamam dedim, evi kapattım, kiraya verdim ve 1 hafta sonra istanbul'a taşındım.
gayet iyi bir kariyer sahibiydi ablam, ama onun da hayatı ve işleri bir şekilde yolunda gitmiyordu maalesef son dönemde. mesleğini yapmıyordu; bir alacağına karşılık olarak hissesini aldığı bir girişimin ortağı olmuş, işin geleceği olduğunu düşündüğü için ekstra para yatırarak hissesini arttırmıştı. ancak çok ortaklı firmada yolunda gitmeyen bir şeyler vardı benim de az çok anladığım bir konu olduğu için, en azından hayatının o kısmında destek olabileceğimi düşünmüş, beni de işe dahil etmişti. bu kısmı çok uzatmayayım. ortakların bir tanesinin mafya olduğunu, şirketin içini boşalttığını fark ettiğimizde bizim için her şey çok geçti. paramızı ve umutlarımızı bırakarak hisselerimizi devredip, üzerine su içerek ortaklıktan ayrıldık.
ikimiz de işsiz kaldık ve bunalım dolu bir dönem başladı. iş, aşk, sağlık hiçbir şey yolunda değildi o dönem ve ikimiz de kendimizi alkole vermiştik. evde ağır ve depresif bir ortam vardı, sabahtan akşama kadar oturup televizyona bakıyor, içki ve sigara tüketip duruyorduk. ablam arada bir freelance iş yapıyor ama devamı gelmiyor, ben bir takım işlere girip, ya kovuluyor ya da bırakıyordum. hayatımızı annemizin verdiği maddi destekle ancak idame ettirebiliyorduk. işin kötüsü ikimiz de o döngüyü kıracak gücü kendimizde bulamıyor, atalet içerisinde yaşıyorduk.
bir akşam onun bir arkadaşı gelmişti eve. bira içiyor, muhabbet ediyorduk. kız birden ablama döndü ve "kızım sende kesin büyü var, bak bir hoca var bildiğim, ama öyle böyle değil. bir gidip görünsene" dedi. ikimiz de batıl itikatları olan tipler değiliz, hele ben deli saçmalığı, cahillik, şarlatanlık olarak görüyorum bu tip şeyleri. uğur dündar programları izleyerek yetişmiş nesiliz, hacı hoca dedin mi tüylerimiz diken diken oluyor. fakat hatun öyle şeyler anlattı ki adam ve yöntemi hakkında, ben bile meraklandım. hatun olayı anlatmayı bitirince ben biraz da aşağılayarak sordum hemen, kaç paraya çözüyormuş büyüyü bu abimiz ? hatun kişi para almıyor deyince ilk anda bir şaşkınlık yaşasam da, bazı talepleri olduğunu söyleyince dikkat kesildim. adam önce muayene ediyor, sonra da duruma göre isteklerini sıralıyordu. bu istekler bazen bir eylem oluyor, bazen ibadet oluyor bazen de para verip satın alınacak bir şey oluyordu. ulan dini bir inancım da yok aksi gibi, neye kime ibadet edeceğim ? kafada deli sorular. ama günün sonunda ablam ne kaybederiz ki deyip, gitmeyi kabul edince bize hocanın yolları gözüktü.
telefonla randevu aldık, adam gelirken kişi başına 2'şer tane temiz çarşaf, 1'er büyük paket tuz alın öyle gelin dedi. aldık gittik. anadolu tarafında, mütevazi bir muhit. kapıyı çaldık, kapıyı sarışın bir kadın açtı. "hoş geldiniz ben x hoca'nın eşiyim buyurun içeri" deyip bizi salona aldı. kadın makyajlı, üzerinde bir tshirt, bir eşofman var. bacağına sarılmış 2-3 yaşlarında bir kız çocuğu. nasıl bir hoca eşi lan bu diye düşünüyorum içimden. salonda bizden başka 3-4 kişi daha var, hepsi de seans için gelmiş. ev standart bir türk ailesi evi. sırasını bekleyenler pek konuşkan, soru yağmuruna tutuyorlar bizi, ilk defa mı geliyorsunuz ? nereden duydunuz ? sorununuz ne ? içimden küfrediyorum, bir an önce çıkıp gitmek istiyorum ama geldik bir kere. soruları bir şekilde geçiştiriyoruz. tam bu sırada hoca salona giriyor, adamı görünce ben iyice kıllanıyorum. gayet modern görünüşlü, düzgün konuşan, benden 5-6 yaş büyük görünen, sakalsız bıyıksız, normal giyimli bir adam. hal hatır soruyor, sonra işlemi yaptığı yere, evin mutfağına geri dönüyor. neyse çok uzatmayayım, herkesin işi bitiyor ve çıkıp gidiyorlar, sıra bize geliyor.
önce ben girmek istiyorum ama o ablamı çağırıyor, ablam çok gergin her halinden belli. duraksayarak da olsa adamın peşinden mutfağa gidiyor. ben salonda yalnız kaldım ve ablamı bekliyorum. 15-20 dakika hiç ses seda yok derken içeriden bağırtı çağırtı sesleri geliyor, arapça dua sesleri, garip inlemeler falan. ayaklanıyorum hemen yerimden, dalacağım mutfağa aklımda bin bir düşünce var, çoktan pişman olmuşum geldiğimize. karısı geliyor salona o anda , "rahat ol endişelenecek bir şey yok, zaten bitmek üzere" diyor. kadını ittirecek gibi oluyorum, birden koridordan ablamı görüyorum. bembeyaz olmuş, elinde tepeleme tuzla dolu bir tabak ile ağlayarak ve titreyerek salona giriyor. tuzların arasından ne olduğunu anlayamadığım bir takım objeler gözüküyor. gelip koltuğa oturuyor ve bana dönüp; "aklımı yitireceğim " diyor sessizce. içeri gir ve her şeyi dikkatle incele diye fısıldıyor. ne oldu ? diyorum, "etkilemek istemiyorum seni, kendin gör ama çok dikkatli izle" diyor ve susuyor.
kapıdan hoca görünüyor, eliyle bana gel diye işaret yapıyor. peşinden mutfağa giriyorum, gösterdiği sandalyeye oturuyorum.o da masanın diğer tarafındaki sandalyeye oturuyor ve bir sigara yakıyor. masada iki adet, standart büyüklükte ve kalınlıkta kuran-ı kerim duruyor. kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atarken, adam gayet sakin bir şekilde anlatıyor "ablana ölümüne büyü yapmışlar, sende de var ama o kadar ciddi değil senin durumun" diyor. "meraklanmayın çözeceğiz allah'ın izniyle" bu sırada dikkatle adamı inceliyorum. ayakları çıplak, terlik giymemiş, ince kumaştan dikilmiş gri bir pantolon giyiyor, dizinin hemen altına kadar kıvrılmış. üzerinde de bir tshirt var, onu da çıkarıyor ve beyaz bir atletle kalıyor. sıcak bir yaz günü zaten ev de yanıyor sıcaktan. ellerinde takı ya da yüzük yok.
devam edecek....

KAMU SEDANG MEMBACA
Türkiyede Yasanmis Cin Ve Hayalet Olayları 6
HororTurkiyede yasanmis olaylarla devam ediyoruz ...Bu kitapta kendimin ve arkadaşların yazdığı hikayelere de yer vermeye calisacagim