III | Ret

470 147 160
                                    

Her reddediliş, bir kabul edilişti aslında.

III | Ret

Artık sen de buraya aitsin...

Saniyede onlarca defa zihnimin duvarlarına çarparak tekrar eden cümle, bulunduğumuz odayı terk eden kötü ruhun ardından bakakaldığım geniş zaman dilimi boyunca asla boş bırakmamıştı kafamın içini. Bu defa kendi irademle reddediyordum nefes almayı. Kendini algılarıma kabul ettirmek için çırpınan cümlenin saçmalığı ve kabul edilemezliğiyle çatılan kaşlarım, aralanmaktan geri kalmayan dudaklarıma eşlik ediyorlardı.

Zihnimin çıplak duvarları aynı dört kelimenin tekrar orada yankılanarak hayat bulmasını sağladığında bu kez ben de içimden tekrar ettim o'nun son cümlesini; artık sen de buraya aitsin...

Kısık sesli, nefes verir gibi bir gülüş koyverdim. Bu kulağa öylesine saçma gelen, öylesine algılayamadığım bir şeydi ki, şuursuzca kahkaha atmak geliyordu içimden. Ama onun yerine, dudaklarımı kapatıp tekrar soluklanmaya başladım ve uzun süredir girişte takılı kalan bakışlarımı önüme çevirdim.

Öylece hareketsizce ayakta durmaktan bacaklarım ağrımaya başlamıştı artık. Bu yüzden, "Hera, biraz otur lütfen," diyen Alisya'yı ikiletmedim ve usulca ön tarafa geçip, yeni kalkmış sayıldığım koltuğa geri oturdum.

Artık uyanmak istiyordum! Bu saçma yerde, bu saçma rüyanın içinde bir dakika daha kalmaya tahammülüm yoktu.

Düşüncelerimin sabırsızlığına kapıldığımda, adeta bana haddimi bildirmek istercesine tam da o anda yine yeniden zihnimi kuşatma altına alan yankıya kulak vermekten alıkoyamadım kendimi; artık sen de buraya aitsin...

Güçlükle yutkundum. Gözlerimi sımsıkı yummuş, dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Burası neresiydi? Bir avuç ruh hastasının aklı başında insanları bir araya toplayıp esir ettiği bir yer miydi? Yoksa, ağır bir şekilde hayal ürünü olma ihtimali barındıran ve gerçekte asla olmayan bir yer mi?

Ellerimi yumruk yapıp sıktım. Benim buraya ait olduğum falan yoktu! Hayır, bunu kat-i suretle reddediyordum! Neresi olduğunu bile bilmediğim, hâlâ bir rüyanın içinde olma ihtimalimi göz önünde tutmama sebep olacak kadar saçma bir şekilde ayak bastığım bu yere ait olduğum saçmalığı asla kabul edilir değildi! Benim ait olduğum tek yer evimdi! Ailemin yanı..!

Kendi içimde girdiğim savaşı bölen öksürük sesi Alisya'dan çıkmış olamayacak kadar kabaydı. Ki zaten hemen ardından duyduğum, "Hera," mırıltısı bahsi geçen öksürüğün sahibinin Sezgin olduğunun ilanıydı.

Dümdüz önümde olan bakışlarımın hedefini değiştirmedim.

O devam etti; "Sakin ol ve sana her şeyi açıklamamıza izin ver," deyip, bir nefeslik sessizliğe büründü. "İnan bana, o zaman her şey daha mantıklı gelecek..."

Son sözlerindeki mantık kelimesi öyle komiğime gitmişti ki, anlık ruhsal bozukluğumun da etkisiyle benim bile beklemediğim bir anda, tam anlamıyla deliler gibi kahkaha atmaya başladım. Ulaşabileceği en yüksel seviyeye hızla tırmanan tiz sesim içinde bulunduğumuz odanın duvarlarına çarparak dört bir yana saçıldığında, yalnızca bir an sonra yüz kaslarımdaki yanmayı hissettim. Gülümseme eylemine alışık olmayan yanaklarım bu eylemi yadırgamış olmalıydı. Bu yüzden, henüz kahkaha atmaya başlayalı üç saniye bile olmamıştı ki anından eski suratsızlığına döndü ifadem.

Sezgin ve Alisya, ani ruh hali değişimlerim yüzünden uğradıkları şaşkınlıkla bana bakarlarken, az önce bizden uzaklaşmış olan adım sesleri geri döndü ve o'nun sesi bir kez daha kulaklarımı doldurup kanımı dondurmaktan çekinmedi. "N'oluyor burada?" deyip, oturmakta olduğum koltuğun önüne kadar geldi. Kan rengini sahiplenen gözlerinin keskin bakışlarının üstümde olduğunu hissedebiliyordum. Ki zaten, adımları yakınımda sona erdiği an başımı kaldırıp bakışlarımı o'na çevirdiğimde göz göze gelişimiz hissiyatımda yanılmadığımı ispatıydı.

RET | AY TANRIÇASI - [ Düzenleriyor ]Where stories live. Discover now