VII | Kırmızı kafa

355 130 138
                                    

Acımasızca bata-çıka ruhumu kanattı, her biri yaralı, kırık piyano tuşları...

꧁꧂

Kendi içinde kaybolmuş olan bir insanı, acıyı haykıran bir melodi anlatırdı en güzel. Öylesine saf bir acıyla işitilir ki anlattığı karamsarlık, her insan kendi acısından bir parça bulurdu o melodinin ruhunda.

Ve bir melodiyi en iyi, piyano tuşları anlatırdı bazen. Öylesine saf bir acıyla dokunulur ki pürüzsüz siyah-beyazlıklarına, zehirlerini onlara akıtan parmaklardan sızan her bir acı duyguyu kendi acıları sayarlar adeta; ve titreşerek birbirlerine çarparlar.

Bu çarpışma öyle şiddetlidir ki, sonunda her biri kulak tırmalayan inleyişler eşliğinde kırılarak parçalara ayrılırlar. Parçalara ayrılırlar da acılarımızla, yine de dost kalırlar yaralı ruhlarımıza.

Tıpkı şimdi olduğu gibi...

Amansız bir dansa tutuşmuştu ruhlarımız şimdi. Varlığımı kanatan acıyı silip atarcasına nakşediyorlardı melodilerini adeta.

Sonra bir şey oldu.

Saniyeler öncesine kadar şifa dağıtan müzik saniyeler sonrasında şimdi, iyileştirdiği acılarımı yaralayarak kanatmak istercesine yokluğunu haykırdı bana.

Burada değildiler. Bu ruhsuz evde, benliğinde barındırdığı ruhu melodisine yansıtacak, sakinleşmemi sağlayacak tek bir piyano tuşu dahi olduğunu zannetmiyordum.

İçimde bir yerlerde hep var olan o ses haykırdı; Bu evde onları duyamazsın!

Duyamazdım, bunu ben de biliyordum.

Derin bir nefes alarak, kulaklarıma ilişen o hayali melodiyi yok saydım. Ve tam da o an, acımasızca bata-çıka ruhumu kanattı, her biri yaralı, kırık piyano tuşları...

"Sen," diye fısıldadım Kaptan'a, bileklerim parmaklarına, bakışlarımsa bakışlarına esirken hâlâ. "Sen, ne saçmaladığını sanıyorsun?" diye devam ettiğimde, mengene gibi sarmaladığı bileklerimi serbest bıraktı.

"Hera," dedi Alisya araya girerek. Varlığını arkamda hissedebiliyordum ama bana herhangi bir temasta bulunmuyordu. "Çok yorgun olmalısın, gel hadi içeri geçelim. Biraz dinlensen iyi olur."

O'na kulak asmadım. Elini kolumda hissettiğimde dahi gözlerimi ayırmadım karşımdaki çehreden. Gözlerim yine kaçınıyordu gözlerinden. Şayet söylenenlerin haklılık payı varsa ve ben artık buraya mahkûmsam, ömrümün sonuna kadar da kaçınacaktım o gözlerden.

"Hera," diye tekrar etti Alisya.

"Cevap ver," dedim o'na, son bir cesaretle kısa bir anlığına gözlerine baktığımda. Kaçınmayı sonraya erteleyebilirdim.

"Cevap falan yok," diyerek kestirip attı. "Git ve uyu..."

Sözlerinin hemen ardından yüreğime oturan kabullenişle omuzlarımın çöktüğünü hissettim. Aslında inatçı bir insandım. İstediğim olana kadar diretmesini iyi bilirdim ama bu adamın, sevdiklerim ve beni seven herkesin üstünde işe yarayan inadımdan etkilenmeyeceğini içten içe hissediyordum. Hatta biliyordum.

Bu yüzden, arkamda kalan abime omzumun üstünden attığım bakışın ardından Alisya'nın peşine takıldım ve uzun koridor boyunca ilerledim.

Bizim büyük salından ayrıldığımız an mırıltılı konuşmalar başlamıştı, arkamızda bıraktığımız üç erkeğin arasında. Hâlâ icabına bakmadığım o sarışının sesi çıkmıyordu.

Alisya, bara gitmeden önce içinden Kaptan bozuntusunun çıktığını gördüğüm, koridorun en ucunda bulunan odanın yanındaki ahşap kapıyı aralayıp kenara çekildi ve sevecen bakışlarını bana odakladı. "Burası artık senin," derken, ışıl ışıl gözlerle baktı gözlerime.

RET | AY TANRIÇASI - [ Düzenleriyor ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin