2

6.2K 503 309
                                    

"Beni bunun için mi buraya getirdin?"

Begüm yüzünden tam yarım saattir saçma bir yokuş çıkıyorduk ve sonunda bana nereye geldiğimizi söyleme şerefini bahşetmişti.

"Çok eğleneceğiz."

Yürümeyi bıraktım. Yolun sonuna kadar ulaşmış olmamız umrumda değildi. "Ben falcı falan istemiyorum."

Dediğimi hiç umursamadan devam ediyordu.

"Begüm!"

Hiçkimseye boş geçecek beş dakika için verecek o kadar param yoktu. Burçlara dahi inanmıyordum ben. "Begüm gözünü seveyim gel dönelim bir kahve içelim, saçma sapan şeylerle uğraştırıyorsun beni."

Sesimin ona uzaktan geldiğini fark ettiğinde bana döndü, yaklaştı.

"Ofisteki işimin tahmin ettiğimden uzun sürdüğü için özür dilerim ama ben bugün için o kadından tam iki hafta önce randevu aldım. Anlıyor musun? Tam iki hafta!"

"Çok mu sıra varmış?"

Koluma yumruk attı. "Dalga geçme! Sana adını, yaşını sorabilir. "Bunları sizin bilmeniz gerekmiyor muydu" gibi saçma klişelerle beni rezil etme sakın. Cevapla ve geç, tamam mı?"

Güldüm. Yukarıya doğru yürümeye devam ettik. "Sorabileceğim hiçbir şey yok ki, ne soracağım? İş konusunu mu, hiçbir başvurudan dönen yok. Aşk mı? Tüm şanslarımı pokerde tükettim. Aile mi? Annemin benim ne kadar hayırsız bir evlat olduğumu düşündüğünü bir de parayla duymama gerek yok bence."

Dokunsam yıkılacak türden ahşap bir evin önünde durduk. Kadıköy'de böyle yokuşlu bir sokağı bulabilmek dahi üstün bir çaba gerektirirken bir de böylesine değişik bir adresi nereden öğrendiğini soruyordum.

"Eren'in annesinin halası gidermiş eskiden."

"Yok artık. Daha uzak bir soyağacı bulamadın mı?"

İki merdivenlik basamağı çıktıktan sonra Begüm zile bastı. "Öyle söyleme, Eren'in eski sevgilisinin bizimle uğraştığı zamanları hatırlıyor musun?"

Gözlerimi devirdim. "Unutmam mümkün mü sence?"

"Hah, işte o günlerde ben de gelmiştim. Her şeyi bildi. Tek tek anlattı. Kızın amacını, ne zaman ne yapacağını her şeyi söylemişti." Kapı açıldı. "Ama ben de söylemiştim sana zaten onları." Kızın Instagram'ına bakınca her şey anlaşılıyordu zaten. Falcı olmaya gerek yoktu. 

İçeri girdik. Kalabalık bir aile karşıladı bizi. Yaklaşık dört beş çocuklu bir aile. Kucağındaki bebekle kapıyı açan yaşlı adam bizi salona aldı. "Kime gelmiştiniz evladım?"

Begüm buraya daha önce geldiğinden ötürü güvendiği tecrübesiyle "Sultan'a geldik amcacığım," dedi. Kulağına doğru eğildim. "Sultan mı? Bir de rumuz mu kullanıyor?" Karnıma yediğim dirsekle sustum. Pes edip artık kaderime boyun eğecektim.

Üst kata çıktık. Merdivenler o kadar eskiydi ki adımımı atmadan önce mutlaka yere bakıyor, nereye koyacağımdan emin oluyordum. Yukarı çıktığımızda alt kattan gelen çocuk sesleri artık daha az duyuluyordu. Meraklı bir şekilde etrafımı incelemeye başladım. Mor parıltılı ipler, simler, Sihirli Annem'deki Dudu Peri misali sihirli küreler mi bekliyordum emin değildim ama görünürde bunların hiçbiri yoktu. Daha önce hiç falcıya gitmemiştim ve bugüne kadar, hayatımın herhangi bir noktasında da gitmeyi düşünmüyordum. Eğer mümkünse Begüm'ün kendi işini halletmesini bekleyip ardından Moda'daki kafede bir türk kahvesi içmek istiyordum. Tek düşündüğüm midemdi. "Begüm, burada da kahve içmek zorunda mıyız?"

FYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin