Talihsiz Şahitlik Bölüm 2

18.3K 552 1.6K
                                    

Nehantisliler başarılarından dolayı Gaia'ya büyük bir saygı duyuyorlardı ve onu adaleti temsil eden namı değer Sinsi Bıçak olarak tanıyorlardı. Gaia, her daim tüccarların yardımına koşarak onların canlarını ve mallarını kurtardığı için özellikle de tüccarlar Gaia'ya hayranlık duyuyordu.

Sakin bir yolculuk geçiren Gaia, Heron Düklüğüne girdiği zaman; devriye gezen muhafızlar onu ve yanındaki esirleri fark ettikten sonra Gaia'nın yanına doğru ilerlemeye başladılar. Muhafızlar üzerlerinde Heron Hanedanlığının zenginliğini temsil eder şekilde altın işlemeli zırhlar giyiyordu. Ellerindeyse ucu tırtıklı uzun ve keskin mızraklar vardı. Gaia, yanına yaklaşan muhafızlara karşı esirlerini arkasına çekerek:

"Esirler karşılığında Dük Aurel ile konuşmayı talep ediyorum" dedi.

Muhafızlar, Gaia'nın bir talepte bulunmasına şaşırmıştılar. Çünkü; Gaia neredeyse her gün buraya yakaladığı suçluları getirirdi ve hiçbir şey istemeden, söylemeden arkasını dönüp giderdi.

"Dük Aurel, seni kabul edecektir. Bizi takip et, Sinsi Bıçak."

Gaia'nın yapmış olduğu kahramanlıklar, tüm Legoryan Diyarına bir efsane şeklinde yayıldığı için herkes onu Sinsi Bıçak lakabıyla tanıyordu.

Gaia, muhafızların ardından ilerleyerek Dük Aurel'in ihtişamlı sarayına doğru yola koyuldu. Saray gerçekten de Heron Hanedanlığının zenginliğine yakışacak kadar görkemliydi. Gri renkte olan sarayın duvarları, ağaç motifinde altından yapılma kabartmalar ile süslenmişti. Beyaz zemin üzerinde kırmızı artı işareti ve köşelerinde kırmızı güneş figürleri bulunan Nehantis bayrağı, saray avlusunun her bir yanında asılmıştı.

Nehantis bayrağının üzerindeki kırmızı artı işareti toprak sevgisini yansıtırken güneşler ise Nehantis'e adını veren Işık Tanrıçası Nehantis'e temsilen koyulmuştu.

Gaia, sarayın içine girdikten sonra Dük Aurel'in odasına çıkan merdiven basamaklarında ilerlemeye başladı. Gaia, basamakların kaplı olduğu lal taşlarına bakınca âdeta kendini büyüleniyor gibi hissetmişti. Işıl ışıl parıldayan lal taşları, sahilin üzerine serpilen çakıl taşları gibi sarayın koridorlarını süslüyordu. Bu görüntü karşısında gözleri kamaşan Gaia, merdivenleri çıkarken gözlerini bu kan kırmızısı taşlardan alamamıştı. Bu görkemli şeyler karşısında birkaç saniye duraksayan Gaia, kendine geldiği zaman yürümeye devam etti.

Dük Aurel'in taht odasının kapısı da merdivenler gibi lal taşları ile süslenmiş, görkemli bir görünüme sahipti. Gaia, burada geçirdiği her dakika daha da büyülenerek benliğini unutmaya başlıyordu. Gaia, Dük Aurel'in huzuruna çıktığı vakit sersemlemiş bakışları ile sendeleyerek odaya girdi.

Dük Aurel, huzuruna kabul etmiş olduğu kısa boylu, genç kızın sersemlemiş bakışlarından onun ihtişam zehirine kapıldığını anladı. Aurel, genç kızı bu durumdan kurtarmak için adamlarına panzehir olarak kullanılan enokyan suyunu getirmelerini işaret etti.

"Vay, vay, vay kimleri görüyorum karşımda. Naeknalı Sinsi Bıçak Gaia, seni kaleme hangi rüzgar attı?"

Gaia, karşısındaki geniş omuzlu ve uzun kahverengi saçlara sahip adamın önünde saygıyla diz çöktü ve konuşabilmek için bilincini toparlamaya çalıştı. İhtişam zehiri, Gaia'nın zihnini bulandırdığı için elinden geleni yapmasına rağmen bilincini toparlamayı başaramadı.

"Sakin ol, Gaia. Bu yaşadığın duruma sebep olan şeye biz İhtişam zehiri diyoruz. Hanedanlığımı koruyabilmek için Zarnal'dan ödünç almış olduğum ufak bir numara."

İçeriye giren muhafızlar, mavimsi görünüme sahip olan enokyan suyunu ufak bir şişe içerisinde getirerek Dük Aurel'e teslim ettiler.

Dük Aurel, Gaia'nın yanına, yere, diz çökerek Gaia'nın başındaki gümüş işlemeli kapüşonu çıkarttıktan sonra ona enokyan suyunu içirdi. Enokyan suyu, Gaia'nın vücuduyla eşleşmeye başladıkça; Gaia'nın bilinci, yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı.

LEGORYAN EFSANESİ- RUH TOHUMU [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now