16. Bölüm

11.4K 1.5K 1.2K
                                    



Keyifli okumalar :)

Altıma geçirdiğim dar kot pantolonun üzerine şişme mont giymeyi tercih etmişken benden bir adım önde yürüyen sarışının da bacaklarında kot pantolonu vardı. Kaslarını sıkı sıkı sarıp gözler önüne sermese de onların varlığını inceden hissettirir bir darlığa sahipti kumaşı. Üzerine giymeyi tercih ettiği big size beyaz gömlek oldukça büyük ve salaş görünmesine rağmen onun üzerinde özenle sergileniyor gibi bir havası vardı. Gömleğinin üzerine geçirmiş olduğu, en az gömleği kadar big size olan kalın kumaşlı süveterinin ise etek uçlarının iki yanında yırtmaçlar vardı. Gömleğinin birkaç düğmesinin açık olma sebebi göğsünün üst tarafındaki dövmeleri hafiften gözler önüne sermişti. Üzerine giydiği süveter ise aynı bollukta gömleğine uyum sağladığı için bu görüntüyü hiç kapatmıyordu.

Dudaklarımı büzerek kapısına yaklaştığımız restorana yürümeye devam ediyordum onun ardından. 'Yemeğe çıkacağız diye mi bu özen' desem adamın çoğunlukla nasıl giyindiğini net olarak bilmediğim için boşa laf atmış olmak istemiyordum. Restoranın kapısını açtığında ardından sıcak havanın suratıma tatlı bir esinti yaptığı mekana ben de girdim ve hala onu takip ederken gözlerimi saçlarına çıkardım bu sefer. Saçlarında bere olmaması tek kaşımı kaldırmama sebebiyet verse de sayılı kez de olsa önceden onu beresiz gördüğüm için pek de şaşırmamam gerekiyordu.

Önden önden beni beklemeden yürümesine neredeyse göz devirecektim ki içten içe 'öyle bir zorunluluğu mu var sanki' diyerek susturdum kendimi. Her şey beklentilerle başlıyor ve bu sonu olmayan başlangıç şelalesine kapıldığın anda taşlara çalışabiliyordun. Suyun kaldırma gücünün hıyanetine uğrayıp bazen onun dibini de görmen gerekiyordu çünkü.

Masamıza oturduğumuzda önümüze gelen menüden bu restoranın bir kebapçı olduğunu anlamıştım. Lüks değildi lakin çok salaş da değildi. Bu beni memnun ettiği kadar bir nebze bozmuştu da. Sen rektörün yeğenisin, Enkaz'da vip masalarda oturuyorsun, e belli ki paran var. Şoförle geziyorsun, daha ötesi olamaz değil mi? Ama benimle ilk yemeğinde sen gel beni kebapçıya götür. Tamam kebap severim, hatta lüks bir yete gitmediğimiz için de içim rahat etti lakin... Lakin...

Beklentiler. İşte durup soluklanmam gereken nokta buydu.

Menüyü karıştırmasına güvenerek gözlerimle usulca izliyordum onu. Durmam gereken noktadaydım, biliyordum. Son zamanlarda onu her gördüğümde kırmızı bir alarm sinyal veriyordu her bir hücreme. Organlarımdaki o tatlı basıncı an be an hissediyordum.

"Ne yiyeceksin?" diye sordu bir anda. Kafasını menüden kaldırmış, zaten onu izlemekte olan gözlerime tutunmuştu. Onu izliyor olmamı yadırgamayan, hatta ve hatta bunu bekliyormuş gibi bir ifade vardı suratında.

Bozuntuya vermeden, "Adana kebap," dedim ben de. Elimde bakmak için kapağını bile açmadığım menüyü masanın ortasına itmiştim. "Ayran içeceğim bir de."

Garsona siparişlerimizi söyledikten hemen sonra kolunu yanındaki boş sandalyenin yaslanma yerine gelişigüzel atıp biraz daha rahatlatmıştı oturuşunu. Ben de kollarımı göğsümde bağlıyordum ki halen montumun üzerimde olduğunu fark edince fermuara gitti parmaklarım. Sandalyemin arkasına bıraktım montumu ve hareketlerimi bir an bile gözlerinden kaçırmamak için dikkatlice beni izlemesine takılmaya karar verdim. "Merak etme, kaçmayacağım."

Sol dudağını havalandırmasıyla yarım bir gülümsemeye sahip olmuştu çehresi. "İlk defa mı bir erkekle akşam yemeğine çıkıyorsun?"

'Hayır' dercesine başımı salladım. "Birkaç kez birileriyle takılmıştım. Ama.." diyip kebapçının içini sol elimle işaret ettim. "İlk defa bir erkek beni kebapçıya getiriyor."

KATARSİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin