2. BÖLÜM

10.5K 634 113
                                    

“Hayat pembe diziler gibidir. Tam mutlu oldum dersin, yeni bir sorun çıkartır.”

2 gün öncesi…

Dışarıda ahmak ıslatan yağmuru vardı. Kafenin pencereleri hafif buharlanmış, dış yüzeyleriyse yağmur tomurcuklarıyla süslenmişti. Böyle boğuk, kışa çalan sonbahar günlerinde kafe her zamankinden daha sakin olurdu. Daimi gelenleri dışında pek uğrayanı olmayan, sokak arası minik yerlerden birinde çalışıyordum. Hümeyra'nın okuldan arkadaşı Yonca aracılığıyla burada işe başlamıştım ve henüz üçüncü ayım bile dolmamıştı.

Kasada sayım yapan ve kısa sürede işini bitiren Yonca'nın sıkıntıyla soluduğunu duyunca, içerideki tek müşterinin sipariş ettiği tostu yemesini izlemeyi keserek ona döndüm. Çatık kaşlarında ve kara bulutların gezdiği kahve gözlerinde bakışlarımı gezdirip, “Eksik mi çıktı?” diye sordum. Yonca uzun zamandır burada çalışıyordu. Daha ufak bir çocukken annesinin vefatından sonra  babasının da onu terk etmesiyle bakımı amcasına kalmıştı. Yıllardır onunla yaşıyordu, daha doğrusu ona kölelik yapıyordu, çünkü eve tek para götüren oydu.

“Yo, hayır, eksik yok.”

Robot gibi ezberlediği cevabı vermesine karşılık iç geçirdim. Küçük yüzü her zamanki gibi yorgunluğun izlerini taşıyordu. Boyu benden biraz kısaydı ve sanki hiç güneş görmemiş teni süt kadar beyazdı. Kıstığım gözlerimle onun her hareketini izlerken, “Yonca sabahtan beri dalgınsın. Sorun yok ya?” diye sordum. Vakit kazanmak ister gibi saydığı paraları tekrar saymaya başladı, göz göze gelmemek için uğraşıyordu. Tıpkı Hümeyra gibi yirmi dört yaşındaydı, tek farkı yaşından çok daha küçük göstermesiydi. Bebek yüzlü, ufak tefek bir kadındı. Zayıftı, ciddi anlamda zayıftı. Bu hâlini evde yaşadığı sıkıntılara bağlıyordum. Amcası ve yengesiyle pek anlaşamazdı. Onlar tarafından sürekli kullanılırdı ve karşı koyarsa işler kötüleşebilirdi.

“Yok abla aynı şeyler işte,” diyerek beni geçiştirdi. Ona kanmayacağımı açıkça belli ettim. “Hilmi yine canını mı sıkıyor?” diye sordum. Amcasına adıyla seslenirdim, çünkü arkasından saygı duyacağım biri değildi. Yonca'yı sürekli eziyor, aşağılıyordu. Bizzat şahit olmasam da Hümeyra bana ayrıntıları anlatmıştı. Zavallı Yonca, amcası ve yengesinin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerini karşılamak uğruna okulunu bırakmış, eğitimine dışarıdan devam ediyordu ama yine de yaranamıyordu.

“Yok, o burada değil. Yengemle memlekete gittiler, düğün için.”

“Sen Erdem'le beraber mi kalıyorsun?” derken tepemden duman çıktığına emindim. Yonca yine gözlerini kaçırdığında dişlerimi sıktım. Erdem onun amcasının oğluydu ve şerefsizin önde gideniydi. Her türlü pisliğe batmış, her türlü pisliği yapacak iğrenç biriydi.

“Akşam benimle birlikte bize geliyorsun Yonca, tamam mı? İtiraz yok, amcanlar gelene kadar bizde kalırsın.”

“Yok ablacım zaten amcamlar yarın sabah gelecek, başka zaman size gelirim,” dedi diken üstündeymiş gibi. Ailevi sorunlarından konuşmayı ya da konuşulmasını sevmezdi. Ona bu konuda anlayış gösterebilirdim ama Erdem gibi biriyle aynı evde baş başa kalmasına gösteremezdim.

“Tamam ben yengeni ararım çıkışta,” dedim kafama koyduğumu yapacağımı belli edercesine. Yengesi de az değildi ama onunla baş edebiliyordum. Biricik oğlu Erdem'in yediği naneleri kanıtlarıyla birlikte polise sunacağımı söylediğim günden beridir hiç değilse Yonca'nın bizde kalmasına ses etmiyordu. Sıkıntıyla soludum. Yonca için üzülüyordum. Onu günden güne erirken görüp de yardım edememek içime dokunuyordu. Erdem sorunlu psikopatın tekiydi ve onun Yonca'ya zarar vermesinden korktuğum için duruma pek müdahale edemiyordum, çünkü ben, Hümeyra ve Yonca birleşsek bile gücümüzün Taşdelen takımına yetmeyeceği ortadaydı.

NEFES NEFESEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin