Azra Yılmaz
İkinci silah sesini duyunca daha çok korkmuştum. İçimin saran endişe ile üzerimi değiştirmeden hızla evden çıktım.
Tahmin ettiğim gibi adamlar atış falan yapmıyorlardı. Meriç ve korumalar, ellerinde silahlar ile ateş eden kişinin kim olduğunu bulmaya çalışıyorlardı.
Kapıdan çıkıp, Meriçlere çok yaklaşmadan durdum. Meriç Ahmete bir şey söyleyip bana doğru döndü. Göz göze gelince, endişesini yok etmeye çalışıp bana doğru yürümeye başladı.
Ta ki Ahmetin durdurması ile önce ona sonra tekrar bana baktı. Baktığı noktaya bende bakmıştım. Tam kalbimin üzerinde kırmızı küçük bir ışık.
Az çok filmlerde, dizilerde biliyoruz onun keskin nişancının kullandığı ışık olduğunu, ama ilk defa gerçeğini yaşamış olmam açıkçası beni çok korkutmuştu. En çok da içimi acıdan, karşımda bana bir şey olacak korkusu ile endişelenen adamı göremeyeceğimi düşünmüş olmam.
Yanıma gelmeye çalışırken, yine bir telefon yüzünden durmuştu. Kısa bir bağırış çağırış sonrası, neyse ki kırmızı ışıktan kurtulmuştum.
Bunu Meriç de fark etmiş gibi koşarak yanıma gelip sıkıca sarıldı. Nişancı yüzünden ölmedim ama Meriç yüzünden ölebilirdim.
Zar zor konuşmaya çalıştım. " Meriç... Meriç çok sıkıyorsun... boğuluyorum" sonunda beni duymuştu. Benden ayrılarak iki elini yüzüme koydu.
"İyi misin" iki eli yüzümdeyken kafamı hafif aşağı yukarı salladım. Verdiğim cevaptan sonra endişesi yavaş yavaş öfkeye dönüşüyordu. " sana evde kal dedim... niye hiç dinlemiyorsun beni". Öfkesini sizde hissettiniz değil mi? Bir insan nasıl bu kadar çabuk değişir.
" ben korktum Meriç... sana bir şey oldu sandım" endişemi gözlerimden görmüş gibi öncekinden daha az sıkarak yeniden sarıldı.
Yine benden ayrılarak kafasını kafama dayadı. " ya sana bir şey olsaydı... ne yapardım ben o zaman" sizcede çok tatlı konuşmuyor mu? Neredeyse hedef olduğum için mutlu olacaktım.
Kafamı kaldırıp gözlerine baktım" ama bak bir şey olmadı... hem sen yanımdayken bana bir şey olmaz" sözlerim ile gülümsemişti.
Anlıma ıslak bir öpücük bırakıp, elimi tutarak eve doğru yürümeye başladık. Eve girince elimi bırakıp kapıyı kapattı. Tekrar bana bakarak " hala bu bezi çıkarmamışsın" bez mi?
Kaşlarımı çatarak baktım ona, " bez değil bu... ayrıca sence de bana çok yakışmamış mı?" sonu gülümseyerek söylemiştim.
Bana nazaran onda bir mimik dahi oynamamıştı. Gülümsememi bozarak"aman tamam ya çıkartıyorum şimdi" burun kıvırarak, onu arkamda bırakıp yukarı çıkmaya başladım.
Meriçin kaldığı odaya geldim. Tabi önce yokluğumda kimseyi getirmiş mi bakmak gerekiyordu. Her yeri iyice araştırdım. Çok şükür ki kimseyi getirmemiş.
Mutluluğuma mutluluk katmıştı bu durum, gülümseyerek dolaba doğru gidip Meriçin tişörtlerinden birini giydim. Altımada şartlardan birini geçirip aşağıya inmek için çıktım odadan.
Aşağı indiğimde Meriçi hiç bir yerde görememiştim. Ta ki mutfaktan ses duyana kadar, yavaş adımlarla mutfağa yöneldim. Gördüğüm manzara beni baya şaşırtmıştı.
Beyaz gömleğinin kollarını yukarıya doğru katlamış, önünde ki malzemeler ile bir şeyler hazırlıyordu.
Gerçekten bu zamana kadar hiç dile getirmemiştim ama inanılmaz yakışlı bir adamdı.
Kapıya yaslanıp neler yaptığını izlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN İNTİKAM HALİ
Romancesen... sen gerçekten hamile misin?" bir çırpıda sormuştu. Kendimi cesaretlendirmeye çalışarak konuşmaya başladım. " evet ben... bende bunu söyleyecektim... bu.." devam edemeden Meriç kolumu bırakarak benden bir adım uzaklaştı. Bu tavrı beni korkut...