BÖLÜM 42

7.1K 444 101
                                    

‘’Alo?’’ Hattın ucunda ki ses Luhan’ı huzursuz ettiğinde dördüncü defa tekrarladı.

‘’Merhaba, Luhan.’’ Hatta ki ses kıkırtı eşliğinde geldiğinde Luhan’ın canı hiç bu kadar sıkkın görünmüyordu.

‘’Ne istiyorsun?! Neden beni rahatsız ediyorsun?’’ Sehun’a durumu anlatmak istemiyordu çünkü bahsederse olacaklardan korkuyordu.

‘’Sana birinin sesini dinletmek istiyorum. Şimdi sessizce bizi dinle.’’

Luhan tek kelime dahi edememişti çünkü kelimeleri telefonun ucundan gelen tanıdık ses ile kesilmişti.

‘’XiuXiu, buraya gel hadi. Biraz yaramazlık yapalım bebeğim, buraya gel.’’

‘Bu imkansız, bu…bu Sehun?’ diye düşündü kafasının içinde bir yerlerde ona ihanet eden düşünceleri. Düşünceleri miydi ona ihanet eden yoksa canından çok sevdiği eşi miydi? Hayır, mümkün değildi. Xiumin ölmüştü. Belki bir oyun oynuyorlar diye düşünüyordu ama bu tanıdık ses ona hiç bu kadar yabancı gelmemişti.

‘’Sen…Sehun?’’ Gözleri dolmaya başladığında olanları bilmek istemiyordu. Şu an sadece bebeğini de alıp, uzaklara gitmek istiyordu. Anlam veremiyordu, birkaç gün önce Sehun iş için Çin’e gitmişti. Fakat telefonla da görüşüyorlardı ve bu gece Sehun dönecekti, değil mi? Yani Sehun, Luhan’a ihanet edemezdi değil mi?

Titrekçe aralanan dudakları kımıldadı ve güçlükle bir hıçkırık kaçırdığında telefon kapandı. Telefon kapandığında bebeğinin şiddetli ağlayışını fark edince odaya girdi ve dudaklarını büzerek ağlayan bebeğini kucağına alıp, onun sakinleşmesini bekledi.

‘’Geçti bebeğim, bak buradayım.’’ Onu kucağında tutarken kendi ağlayışlarına da hâkim olmaya çalışıyordu ama bunda oldukça güçlük çekiyordu.

Ardından telefonunu eline alarak bunun doğru olmayacağını teyit etmek için Sehun’u aradı.

Telefon çaldı, açılmadı. Luhan derin bir nefes alarak tekrar telefonu tuşladı ve bir kez daha o sinir bozucu sesi duyunca geri kapattı. Sehun telefonuna bakmayacak kadar meşguldü?  Bu sefer Wufan’ın telefonunu tuşladı. İçinde saklayamazdı yoksa her an patlayabilirdi. Sinirden nefesi kesikleşmiş, ağlamaktan gözleri kızarmıştı.

Wufan telefonu cevapladığında, Luhan ona Xiumin’den bahsedince Wufan’ın sesinde ki telaş sezilecek cinstendi. Luhan telefonun konuşmasını bitirince bebeğinin minik parmaklarını gözyaşlarında hissetti. Bebeği ona gülümsüyordu.

‘’Young-Nam, baban bize bir söz vermişti hatırlıyor musun? Ah, beni anlamıyorsun bile değil mi? Ama yine de gülümsüyorsun.’’ Luhan, gözyaşını geriye atarak bebeğinin yanağını okşadı. ‘’Baban senin adını koyarken, senin bizim sonsuzumuz olacağını söylemişti. O yüzden sana bu ismi koymuştuk ama babacık sanırım sonsuzluğumuzu yok etti.’’

Luhan bir karar vermeden önce her şey Wufan’a anlatacaktı. Sehun’a karşı sinirliydi ama onun böyle bir ihanet edeceğini düşünmüyordu. Bir terslik vardı, şimdiden kafasının bulandığına emindi.

‘’Bu ne demek oluyor yani?’’ Yixing, Wufan’ın ailesi ile vakit geçirdiğinden yine kadın kıyafetleri giyinmişti ve başında ki rahatsız edici peruğa rağmen sordu.

‘’Bunu Wufan bize anlatsın istersen?’’ Luhan çatık kaşlarıyla karşısında soğuk terler döken Wufan’a bakıyordu.

‘’Bak, anlatacağım. Neler olduğunu ben de bilmiyorum ama buraya gelene kadar Sehun’a ulaşmaya çalıştım ama şimdi de telefonu kapalı. Lafımı bölmeden dinle.’’

I'M YOUR SLAVE ☯Onde histórias criam vida. Descubra agora