"Semih soruyu çözemediysen, şıkları eleyerek bulmaya çalış yavrum."
Sedat'a bir bakış attım, bu kadar şey bilmek zorunda mıydı? Her şeyi yaptığı yetmiyormuş gibi şimdi de matematik çalıştıyordu bana. Kafamı sallayıp yeniden soruya döndüm. O da beni dikkatli bir şekilde izliyordu. Tüm şıklara formülü uyguladım ve en sonunda sonucu bulduğumda işaretleyip ona döndüm gülümseyerek.
"Hadii." dediğimde dudağını yaladı gülümserken.
Ensemden tutup dudaklarınızı birleştirirken, alt dudağımı ağzına alıp yumuşak bir şekilde emdi. Daha sonra geri çekildiğinde hâlâ gülümseyerek ona bakıyordum. Soruları çözmem için her soruda bir öpücük anlaşması yapmıştık.
"Şimdi de AYT tarihten yirmi soru çözelim." dedi matematik kitabını kapatıp tarih kitabına uzanırken. Dudaklarımı büzdüm.
"Bence bu kadar yeter..." dedim yorulmuş sesimle. Akşam on olmuştu saat ve hâlâ biz ders çalışıyorduk. Bana bir yan bakış attı.
"Ben gelmeden önce de çözdün mü biraz test?" diye sorduğunda hevesle kafamı salladım.
"Sen gelmeden iki saat önce başlamıştım." durup gözlerimin içine doğruluğunu teyit etmek ister gibi baktı. Ardından gözleri dudağıma kaydı ve biraz orda oyalandıktan sonra kafasını salladı.
"Yarın devam ederiz o zaman."
Sırıtarak yerimden kalkıp onun kucağına oturdum. Yüzüm ona dönük bir şekilde otururken o da elini sırtıma koydu ve saçlarımdan öptü. Kucağında biraz daha ileri gidip tam olarak ona yapıştım.
"Üniversiteyi kazandığımda ya başka şehiri yazarsam?" diye sorduğumda yanağımdan öptü.
"Tercihlerini ben yapacağım için sıkıntı yok." uzanıp omzuna dişlerimi geçirdim hafifçe. Dilimi çıkarıp tenini yakarken kendimce bir oyun oynuyor gibiydim.
O da elini eşofmanımdan içine sokup kalçamın arasını okşamaya başladı. Biraz ileri geri oynatmaya başladım kalçamı. O kadar mayışmıştım ki boynuna sürtünüp duruyordum.
"Hazır Elif uyumuşken..." dedim gözlerinin içine kedi bakışlarımı atarken. Hâlâ kucağında ileri geri yapıyordum. Gülümsedi.
"Evet..." dedi ama ardından beklemediğim bir anda beni kucağından kaldırdı. Dengemi sağlamaya çalışırken kolumdan tuttu.
"Hazır Elif uyumuşken kalk bir çay koy da içelim." dedi keyifli keyifli. Ona şok olmuş bir şekilde bakarken elini salladı ve ardından kalçamı patpatladı.
"Hadi hadi..." dedi beni ittirip. Kırk yıllık karı kocalara dönmüştük iyice.
Otomatik olarak mutfağa doğru yürümeye başladım ve çaydanlığı alıp su doldurdum. Hapishane usulü çay yapacaktım. Ocağı açıp bekledim. Çay bardaklarını hazırlarken Sedat'da salona doğru gidiyordu sırıtarak.
Ocağın önünde bir süre bekledim, su kaynamaya başlayınca altını kapatıp içine çay attım. Daha sonra kapağını da kapattığım sırada Sedat mutfağa girmişti, bana bir bakış atıp yanıma geldi.
"Yaptın mı?" diye sordu dibime gelirken. Kafamı salladım. "Yanına kek falan da yapsaydın, öyle gitmez şimdi." kaşlarımı çattım.
"Beceremem ben öyle şeyler." huysuzca konuştuğumda bana yalancı ayıplayan bir bakış attı.
"Beceriksiz seni." daha çok kaşlarım çatılmıştı. Ne olmuştu bu adama böyle?
"Ben becereksiz değilim!" bana aldırmadan geldi ve kapağı açtı. Buhar yüzüne vururken o bıyıklarını eliyle yokladı ve yeniden kapattı kapağı.
"İyi iyi.." dedi bir şef edasıyla. Tabi ki iyi olacaktı. Gömleğinin kollarını sıvarken gömlekli oluşunu şimdi sorgulama gereği duydum.
"Sen neden gömlekle duruyorsun ki?" dediğimde bana aldırmadı ve çayı ocaktan alıp masaya koydu. Bana bugün aşırı garip davranıyordu ve artık huysuzlanmaya başlayacaktım cidden.
Dudaklarım bükülürken bana bol ve uzun gelen siyah hırkamı çekiştirdim. O sandalyeye oturmuşken bende karşısına oturdum.
"Yine dudaklar büzülmüş..." dedi çaydanlığa elini atıp hazırladığım bardaklara doldururken. Ona aldırmadım. Çayı doldurup ardından çaydanlığı yeniden masaya bıraktı ve bardağı tutup çayından bir yudum aldı. Tepkisine bakarken benim baktığımı anlamış gibi kafasını eh anlamında salladı.
Çaya şeker atıp karıştırdım ve ardından bir yudum aldım. Eh değil baya güzel olmuştu. Böyle çay demlemeyi zor öğrenmiştim, emindim ki kendisi bile bilmiyordu böyle çay demlemeyi.
"Bir gün ocağa gel de sen çay demle.." alay dolu sesiyle kafamı ona çevirdim.
"Kurtcukların bu güzel taddan mahrum kalacaklar." dedim bende dalga geçerek. Gülen yüzü soldu, kurtcuk dememi sevmiyordu.
"Noldu babacık sustun..." dedim yeniden alayla, çayımı yudumlarken. Akşam akşam bulunduğumuz ortam ve konuştuklarımız aşırı saçma geliyordu.
"Babacığın biraz daha kurtçuk dersen seni..." dediği sırada zil çaldı. Çatık kaşları düzelirken ben kaşlarımı çatmıştım.
"Bu saatte kim gelir ki?" diye sordum, aslında saat çok geç değildi ama kimse de bu saatte gelmezdi.
"Git aç bakalım." dediğinde iki kaşımı da kaldırdım. Normalde bana açtırmazdı.
O bana aldırmadan çayını yudumlarken, bardağımı bırakıp ayağa kalktım. Üzerimde ki hırka sıska vücudumdan süzülürken saçlarımı karıştırdım.
Kapıya gidip açtığımda karşımda gördüğüm kişiyle gözlerim şok ile açıldı. Bana sırıtarak bakan yüz, beni olduğum yerde çivilemişti.
"İso abi!" dedim şok olmuş bir sesle. İso abi bana gülerek bakıyordu...
Arkadaşlar çok kısa bir bölüm oldu ama inşallah sonra ki bölümler daha uzun olur... İso çıktı isoooo....
Hepinizi çok seviyorum...
YOU ARE READING
KOĞUŞ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Genç bir gay mahkumun, sıradan bir koğuşa girmesi ile başladı tüm hikaye.