ÖZEL BÖLÜM

59.4K 3.4K 3.7K
                                    

Maraba...
Özlemişim cidden bu kitabı, biraz kısa oldu bölüm ama mazur görürsünüz artık.. Ve ben Elif'in yaşının kıvamını bir türlü tutturamadım ya, siz sorgulamadan okuyun bence sjdhshhdhdh...

Semih'in sınavından bir buçuk yıl sonra...

Otobüsten inerken, daha adımımı atar atmaz hızla giden araca ters bir bakış attım. Yakında kapıyı açıp kapatarak öyle gaza basacaktı. Otobüslerden nefret ediyordum ama taksiye de para vermek istemiyordum. Tabi ki ehliyetim olmadığı için Sedat'ın arabasını da kaçıramıyordum.

Elimde ki kitabı tek koluma alıp mahalleye doğru ilerledim. İlerledikçe çocukların ve kadınların sesi geliyordu. Yaz gelince mahallede oturmalar başlamıştı. Aslında güzeldi, bazen çıkıyordum onlarla beraber ama Yeliz abla gelince mecburen ortamdan ayrılmak zorunda kalıyordum. Zaten çoğu kadın ondan dolayı bana biraz ters davranıyordu.

Topluca oturan kadınlara bir bakış atarken eve doğru yürüdüm. Onlarda çekirdekleri makine gibi çitleyip sokağa atıyorlardı. Bu sinirlendirmişti ama dilimi tutarak kapıya varıp zili çaldım. Kitapları elime alırken biraz düzenledim, o sırada kapıyı Gülsüm Sultan açtı ve sinirli bir şekilde bakıp içeri doğru ilerledi.

Kaşlarım çatılırken arkasından baktım, ne olmuştu yine bu kadına? O mutfağa doğru ilerlerken bende kapıyı kapatıp ayakkabımı çıkardım. O sırada odasından koşar adım çıkan Elif bana gamzesini ortaya çıkan bir gülümseme sunarak baktı.

"Sem!" diye bağırdı ve üzerime doğru koştu. Gülümseyerek kitapları kenara bıraktım ve eğilip kollarımın arasına girmesini bekledim. Saniyeler sonra mis gibi kokusu burnuma dolarken, kollarını boynuma sardı.

"Elif'im." diyerek boynundan öpüp kucağıma aldım. Gözlerimin içine bakarken heyecanlıydı.

"İstediğim bebeği getirdin mi Sem?" diye sordu, bazı harfleri yumuşak bir şekilde söylüyordu. Konuşması aşırı tatlıydı.

"Bugün almadım, yarın beraber gideriz diye. Hem seni parka da götürürüm." dediğimde yeniden derin gamzesi ortaya çıktı. Uzanıp yanağımdan öptü.

"Gidelim." dediğinde bende gülümseyip yanağından öptüm.

"Ve Sem değil, baba diyeceksin." dediğimde kafasını salladı.

"Baba."

"Baban kurban olsun!" deyip yanağından öptüm yeniden. O kıkırdarken televizyonda en sevdiği çizgi filmin başlama müziği çalınca gözlerini kocaman açtı.

Yere inmek için hamle yapınca hafifçe eğilip onu bıraktım, eteği yukarı çıkmışken koşa koşa televizyonun karşısında ki koltuğa atladı ve yanda duran ayıcığını kucağına alıp heyecanla ekrana bakmaya başladı.

Ona gülümserken mutfağa doğru ilerledim. Gülsüm Sultan kaşları çatık bir şekilde salatayı hazırlıyordu. Yanına usulca vardım ve karnına işaret parmağım ile dokundum. Huylandığı için hafifçe irkildi.

"Dur yavrum sana patlarım şimdi." dediğinde hafifçe gülümsedim.

"Noldu kız? Hangi hadsiz seni üzdü?" diye sordum sanki bir Osmanlı sultanı ile konuşur gibi. Maydanozu doğarken bana bir bakış attı.

"Semih oğlum ben su böreğini kötü mü yapıyorum?" böyle bir soru beklemediğim için kaşlarım çatıldı.

"Çok güzel yapıyorsun, hayatımda yediğim en güzel su böreği seninkiler." dediğimde hafifçe gülümsedi, zaten hayatımda ilk defa onun elinden yemiştim su böreğini. Ama bu ayrıntıyı bilmesine gerek yoktu.

KOĞUŞ Where stories live. Discover now