Eleventh Flower

168 32 17
                                    

Kunhang'ın lollarımda uyuyakalması ve söyledikleri beni ekilerken sabah bunları hatırlanmayacak olması kalbimi paramparça ediyordu. Kafamda sürekli bu düşünceler dönüp dururken en sonunda uykuya teslim olmuştum.

Gözlerimi sabah açtığımda tam kımıldanacaktım ki bana sarılan kollar ve yakınımda olan yüz buna engel olmuştu. Yüzünün bu kadar yakında olması iyi değildi, uyukren bu kadar güzel olması iyi değildi.

Kirpikleri titrediğinde uyandığımı fark etmemesi için hızla gözlerimi kapattım ve kafamı yastığa gömdüm. Yanımda bir kıpraşma hissettiğimde ardından duyduğum küfür ve birden aşağı çekilmemle gözlerimi kocaman açıp karşımdaki bedene baktım. Suratını buruşturup kafasını ovuşturduğunda sırtının acısını fark etmiştim. Yerde ölü gibi uyuyan Yukhei sesimize sıçrayıp uyanırken bizi yerde görmesiyle ukalaca sırıtıp gözlerini ovulturdu. Ben ise panikle yattığım yerden doğruldum. Yukhei tam ağzını açmak üzereyken onu attığım yastıkla susturdum. O ise kendini yere atarak yastığa sarılıp kahkaha atmıştı.

"Şey, üzgünüm... Tutunmaya çalışırken seni de düşürdüm."

Kunhang'ın uykulu sesini duymamla ona dönüp hafifçe gülümsedim ve kafamı iki yana salladım

"Sorun yok. Kafana buz ister misin?"

Kafasıyla beni onaylamış ve kafasını dudaklarını bükerek tutmuştu. Bu şirin hali beni gülümsetirken mutfağa ilerlemiştim. Kun hyung ve Sicheng'i yemek hazırlarken görmemle onlarla günaydınlaşmıştım. Kun hyung bana göz kırptığında ima ettiği şeyi anlayıp gözlerimi devirerek buzluktan buz almış ve bir beze sarmıştım.

"O patırtı kimden geldi bu arada?"

Sicheng elindeki sosisi doğarken kafasonı kaldırıp bana döndüğünde iç çektim.

"Kunhang kalkarken ikimizi de düşürdü."

İmalı bakışlar aldığımda yanaklarımın kızarmaya başlamasıyla içeri geçtim. Ten hyung hariç herkesin uyanık olduğunu fark ettiğimde buzu Kunhang'ın kucağına bıraktım. Küçük bir teşekkür edip kafasına buzu tuttu. Herkes neleri hatırladıklarından bahsedip gülerken birbirlerini rezil etmelerinden haz almıştım.

"Dejun, sen neden içmedin?"

Yangyang bana soru yönelttiği de omuz silktim.

"Sizin gibi rezil olmamak için. Yaptığınız şeylerin yarısını hatırlamıyorsunuz bile."

Alayla gülüp mutfakta kahvaltı işine yardım etmiş ve herkesin kendine gelmesi için kahve hazırlamıştım. Diğerleri Ten hyungu zorla uyandırdığında beraber yemek yemiş ve çekilen fotoğrafları gözler önüne sunmuştuk. Yangyang ve Kunhang'ın garip dansının videosu* açıldığında hepimiz gözümüzden yaşlar gelene kadar gülmüştük.

Herkes daha iyi hissettiğinde evi toparlanmış ve yavaş yavaş herkes yaptığı işlere yönelmek üzere dağılmaya başlamıştı.

"Dejun."

Adımı onun sesinden ilk defa duymamla tüylerim diken diken olurken ona dönmüş ve kaşlarımı kaldırmıştım.

"Dün kötü hissettiğimde bana sarıldığın için teşekkür ederim. Sayende yatıştım."

Mahçupca gülümsemiş ve kafamı eğmiştim.

"Ben bir şey yapmadım ki."

Çenemden hafifçe tutup yüzüne bakmamı sağladığında dudaklarım aralanmış ve öylece yüzüne bakmıştım.

"Çiçek kokun bana iyi geldi. O yüzden teşekkür ederim."

Söylediğin şeyle şaşkınca yüzüne bakarken herkese el sallayıp gitmeni izlemiş ve diğerlerinin ima dolu bakışları altında elimi sanki yerimden çıkacak gibi atan kalbime götürdüm. Bu da neydi şimdi?

*: Arkadaşlar video linkini kaçıranlar ve bir daha izlemek isteyenler için bırakıyorum buraya, videoyu bu olarak hayal edebilirsiniz ğmhrfhğmgddhphmdhmf

Flower Boy |Xiaodery|Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum