VURGUN I, Kelebek Çiçekler çok yakında Lapis Yayınları ile raflarda!..
Geçmiş; yazılmayı bekleyen bir romanın ilk cümlelerini kulağıma fısıldadığında kurtarıcım olan adamın rahesinde ağzımdan akan kan vardı.
''Seni bulduğum gün kollarıma almasaydı...
Zaafların, insanların köşeli yanları olduğunu söylerler.
İnsan zaafları kadar zayıf, derler. İnsanı zaafları vurur; zaafları yaşatır, eğer bu dünyada en büyük zaafın vatanınsa, ilk önce seni oradan kanatırlar.
Bu dünyadaki en büyük zaafınızın ne olduğunu hiç düşündünüz mü?
Bu dünyadaki en büyük zaafınızı birine itiraf ettiğinizde ya da ona fark ettirdiğiniz de ne olacağını hiç düşündünüz mü? Bir insana köşeli yanını göstermek; şarjörü dolu bir silahı eline verip, tetiği çekmemesi için yalvarmaktan farksızdır.
Zaaf, zihin sözlüğümde ezilmek anlamı taşıyordu. Bir insana, içini ezdiren en büyük hislerin başında geliyordu.
O gün, zaafımı öğrenen adamlardan kaçarken, içimin bu kadar ezileceğini bilmiyordum.
O gün, bir cümlenin kalpte kırılışı gibi kemiklerimin kırılacağını ve kaburgalarıma batacağını bilmiyordum.
Tek isteğim, dünyaya gözlerimi açtığım ilk gün gördüğüm o gözleri bir kez daha görebilmek ve sarılabilmekti. O gözleri göremedim; emek verdiği, etime kıymık batsa öleceği şefkatine veda bile edemedim.
O gözleri gördüm, kolları beni bir kez daha yıllarca büyüttüğü anne şefkatiyle sarmaladı ama onu hatırlayamadım. Deklanşöre takılı kalan hüzünlü bakışıyla bana baktı, gülümseyemedim.
Yeryüzünde bir acıyla varoldum, dağlara vurgun olan bir adamın kalbinde yoruldum.
Kozasını yırtan, kanatları zehirli bir kelebek oldum; saymayı unuttuğum gün kadar yanımda olan adamın, ona gülümsediğim anın ilk izlerini kanatlarımla camın buğusuna çizdim.
Onun buz mavisi gözlerini görünce, bir kar fırtınasının taşıdığı rüzgâr soluğumu kesti. O bana öyle bir baktı ki, kalbimin giyindiği inkârları soyundum. O bana öyle bakınca, anladım ki ben hiç nefes almıyormuşum. Hiç yaşayamadığımı düşündüm; hayatımın elinden tutamadığımı... Ben öyle dağ gibi; taş gibi dururken buz mavisi gözleri, güneşin yakıcı rengini taşıyan gözlerime teğet geçer sandım.
Ve yaşadığım hiçbir şeyi hatırlayamayacağım diye ağlarken, onun gözlerinde hatırlayamadığım anıları boğacağımdan habersizdim.
Bilseydim; avcun içinde kaybolan gözyaşlarıma dokunmana izin verir miydim?
🦋
Geçmiş, yazılması beklenen bir romanın mürekkebine düşen ilk kelimeyi kulağıma fısıldadı, dünyaya gözlerimi açtığım anın yirmi sekizinci dakikasında adını bile hatırlamadığım ama ondan izler taşıdığımı söyleyen kadın kulağıma eğildi, ''Nare,'' dedi. ''Senin adın Nare.''
Geçmiş, yazılması beklenen bir romanın ilk cümlelerini kulağıma fısıldadığında; kurtarıcım olan adamın rahesinde, ağzımdan akan kan vardı.
"Seni bulduğum gün kollarıma almasaydım, bunca kan durmazdı,'' dedi, sesi çığ düşüren dağların aşınmaz karlarını taşıyordu. Dağlar onun yuvasıydı, sinesine sakladığı yalnızlık ise bendim. Ondan ağabeyini alan acımasızlar, benden de zihnimde taşıdığım hatıraları almıştı. ''Seni bulduğum günden sağ kurtulurdum ama affet, Leylifer. Sadece enkaz altında kalırım sanırken, sana bakarken titreyen sol yanımdan vuruldum.''
Bir eşikten öbürüne atlarken anladım; kanatları kırmızı benekli zehirli kelebek, ben senin dağlanan yarana vurgundum.
Eğer bir gün ümit etmekten vazgeçecek olursan hatırla; göğsünün içindeki ağrılar, seni bulduğum uçurumun kalbinde sızlamaya başlar.
🌨
Nare: Güç, direnç. Leylifer: Gece ışığı. Rahe: Avuç içi.
Editler için canım Eris'e çok teşekkür ederim, yazdığım her şeyi böyle güzelleştiriyorsun... İyi ki! (yalnizmisizolurken )
instagram: vurgunofficialpage burcinsaridogann
parodi: vuralemirahiskali naremihmalli
Gelelim ilk bölüm ne zaman sorularına... Çok uzun bir süre değil, ilk üç bölüm stok yaptığım zaman tam anlamıyla yayımlamaya başlayacağım. Bu kurguyu kaleme dökebilmek için sekiz aydır bekliyorum; siz de sabırla bekleyin, olur mu?
Bundan sonrası hep olurmuş, hep de olacakmış...
Umarım beğenmişsinizdir! Heyecanınıza vurgunum! Çok seviliyorsunuz.