38

1.2K 80 11
                                    

"Doğa dur lan artık!"

Kartal arkamdan tüm gücüyle bağırmıştı. Kelimeleri öfke saçıyordu. Durup ona döndüm. Dibimde bitmişti.

"Sen anlamak istemiyor musun! Arkadaşın uyandığında sağlam olacak! Ama sen onun yanına gittiğinde o hastaneden cesedin çıkacak!"

"Arkadaşımın sevgilisi benin yüzümden öldü. Gözlerini açtığında beni yanında göremezse daha da paramparça olmaz mı Kartal?"

Kolumdan tutup beni iyice kendine çekti. Koştuğumuz için ikimizde deli gibi nefes alıp veriyorduk.

"Arkadaşının duygularını düşünecek durumda değiliz! Şimdi eve gidiyorsun!"

"Kartal bırak!"

Çekiştirerek kaçtığım yere götürmeye başladı. Gitmiş gibi yapıp beni gözetlemesini beklemiyordum. Bütün bu olanlara hala aklım ermiyordu. Kartal öyle büyük bir şey yapmıştı ki. Bütün sevdiklerim elimden kayıp gidiyordu. Bir melodi sesiyle birbirimize bakmıştık. Beni çekiştirmeyi bırakıp telefonunu çıkardı. Çalmadığını anlayınca bana baktı.

Bende yeni fark etmiştim. Cebimden telefonumu çıkartıp kimin aradığına baktım. Tuğçe arıyordu. Hızlıca açıp kulağıma tuttum.

"Tuğçe!"

"Yanlış."

"Ö-Özgür."

"Doğru."

Korkuyla gözlerimi açarak Kartal'a baktım. Kaşlarını çatmış beni izliyordu.

"Şimdi beni iyi dinle. İstanbul çıkışındaki terk edilmiş fabrikadayız. Eğer bir saat içinde gelmezsen arkadaşına veda et."

"D-Dur!"

Telefon yüzüme kapanmıştı. Kartal kollarımdan tutup gözlerimin içine baktı. Bir şeyler soruyordu ama anlayamıyordum. Başımdan aşapıya kaynar sular dökülmüştü sanki. Göz yaşlarım yanaklarımı yakarak geçiyordu. Onu da öldürecekti.

"Doğa ne söyledi? Doğa!"

"A-Arkadaşım..."

"Ağlama. Sakince anlat. Doğa şimdi şoka girmenin zamanı değil. Anlatmazsan her şey için geç olabilir."

"Bir saat içinde İstanbul çıkışının oradaki terk edilmiş fabrikada olmazsak onu ö-öldürecekmiş."

"Hayır olmaz. Asla olmaz. Seni ona teslim edemem."

İki yakasını da tutup yüzüne karşı bağırdım.

"Sadece beni düşünmeyi kes! Eğer arkadaşım ölürse seni affedeceğimi mi sanıyorsun!"

"Doğa bak yapamam... Beni de anla ne olursun. Seni kaybedemem-"

"Bende arkadaşımı kaybedemem!"

"Başka bir şey bulmamız lazım."

Başımı olumsuz anlamda sallayarak ellerimi yakasından çektim. Asla akıllanmayacak insana anlatılacak her şey boş gelirdi.

"Sen götürmezsen ben giderim."

Arkama bile bakmadan koşmaya başladım. Tüm gücümle koşuyordum. Ama onun bana yetişmesine bir adım vardı.

"Doğa dur! Tamam dur!"

Dinlemeyecektim. Beni oyuna getirecekti. Bize doğru gelen taksiye işaret edip koşmaya devam ettim. Taksi durar durmaz binip kapıyı kapattım. Kartal camlara vurup beni durdurmaya çalışıyordu.

"Lütfen beni İstanbul çıkışındaki terk edilmiş fabrikaya götürür müsünüz?"

Taksici sorgulamadan başını sallayıp sürmeye başladı. Telefondan saate bakıyordum. Dört olmuştu saat. Beşe kadar orada olamazsam arkadaşımı kaybedecektim.

"Lütfen sürebildiğiniz kadar hızlı sürer misiniz?"

Taksici arabayı hızlandırdığında oturduğum yerde dizlerimi sektirirken telefondan saate bakıyordum. Orası çok uzakı ve bir saate yetişmem gerkiyordu. İmkansız olduğunu bilsem de umrumda değildi. Dua ederek telefonumun ekranını açıp açıp kapatıyordum.

Saat tam beşe iki dakika varken yetişmiştik. Taksiye parasını verip indiğim gibi fabrikanın içine doğru koşmaya başladım. İçeriye girdiğimde her yerin ne kadar karanlık ve ürkütücü olduğunu görmüştüm.

"Özgür bey!"

Sesim bütün fabrikayı dolduruyordu. Telefonumun fenerini açıp önüme bakarak ilerliyordum.

"Geldim işte. Bakın buradayım. Lütfen arkadaşımı bırakın!"

Küçük ve dar bir koridora girmiştim. Feneri önüme tekrar tuttuğumda önümde gördüğüm şeyle çığlık atmaya başladım. Elimi ağzıma kapatıp geri geri gittim.

"T-Tuğçeee!"

Beyaz kazağını kıpkırmızı yapmış kanla ıslak yerde öylece yatıyordu. Elimdeki telefonu yere bırakıp ona doğru yavaş yavaş yaklaştım. Yanına çöküp elimi yüzüne koydum. Buz gibiydi.

"Tuğçe aç gözünü. Lütfen aç gözünü arkadaşım. T-Tuğçe."

Başını dizime koyup yere oturdum. Sırtımı duvara yaslayıp Tuğçe'yi uyandırmaya çalışıyordum. Ama uyanmıyordu.

"Tuğçe kalk hadi."

"Kalkamaz."

Özgür'ün etrafta yankılanan sesini duymuştum. Hiç bir yerde yoktu. Ama sesini duyuyordum.

"O telefonu kapattıktan sonra öldü."

"Ö-Öldü mü? A-Ama bana demiştin-"

"Düşündüm de seni öldürmeyeceğim. Bütün sevdiklerini elinden almamın sebebi Kartal'dı. O benim karımı öldürdü. Ama ben aynısını yapmayacağım. İstediğimi aldım. Şimdi ondan nefret ediyorsun. Ve bu onu yaşarken öldürecek. Buraya kadardı. Onun hatasının bedelini sana yaşatmak istemezdim ama kader işte."

"Allah belanı versin!" demiştim hıçkırıkla çıkan tüm sesimle. Bir daha ondan cevap alamayınca gittiğini anlamıştım.

Tuğçe'nin yüzünü okşarken göz yaşlarım onun anlına damlıyordu. Başımı duvara yasladım.

"Anneee!" dedim tüm gücümle. Karanlığa batmıştım.

"Karanlıktayım anne! Kucağımda dostum yatıyor. Bir daha uyanmayacak! Korkuyorum!"

"Doğa!"

Kartal'ın koşuşları her yerden duyuluyordu. Gözlerimi kapatıp arkadaşımın yüzünü okşamaya devam ettim. Kartal bizi bulduğunda feneri yüzümüze tuttu. Gördüğü manzarayla bir adım geriye atıp donmuştu.

"D-Doğa."

ZEMHERİ (Kırık Hayaller Serisi I)Where stories live. Discover now