13. "Pinokyo/1"

7.7K 753 325
                                    


Bölüm iki parça halinde olacak. Tahmin ettiğimden uzun olduğu için gelecek bölüm tamamladığımda part 2 olarak yayınlayacağım. Yani sırada yine Musa var. 

Rana evin önüne geldiğinde cebinde titreyen telefonu hissetti. Gözlerinin nemini kuruladı ve telefonun puslu ekranına bakmaya çalıştı. Gözyaşları telefona damladığı için bu güçtü. Her şey üstüne gelmek için bu anı bekliyormuş gibi yağmur da yağmıştı üstelik. Eşarbı kafasına yapışmış, etekleri yeri süpürüyordu. Çamur, çırpı ne varsa ayakkabısının tabanına yapışmıştı. 

"Sanki ne vardı ki dağın başında ev yaptın baba?" diye söylendi kendi kendine. Evleri cidden dağ başıydı. Etrafta komşu namına kimse yoktu. İki katlı, sevimli ama geniş bir müstakil daireydi. Yokuş yukarıydı. Bu demekti ki, Rana çamuru aşa aşa yukarı çıkmalıydı. Telefonun ekranını temizlemek için elbisenin koluna sürttü. Ekran daha çok ıslandı. 

Rana, ağlamakla gülmek arasında bir kriz geçirerek demir kapıya doğru sertçe yolu adımladı. Kapıyı ittirdi. Ayağını evin bahçesine atmıştı ki, orada hep biriken su aklına geldi. Ama biraz geç geldi. Ayağı balçığa batınca oraya çöktü ve ağlamaya başladı. 

Bir bahane mi arıyordu? Tevafuklar ona çok güzel bahaneler veriyordu. 

Hıçkırdı. Oraya neden gitmişti ki? Neden arkadaşlarını görünce iyi hissedeceğini düşünmüştü? Yediği iki lokma zehirdi işte midesinde. Başı ağrıyor, kalbi çatlayacakmış gibi sancıyordu. 

Gözlerini yumdu ve yağmurun yanaklarından aşağı akışını hissetti. Canlı hissediyordu. Acı çekecek kadar canlı... Daha önce bedeninin, teninin, kalbinin farkında olmadığı zamanlara şimdi gıpta ediyordu.  Damarlarında akan kanı bile hissediyordu. Her atışında onun adını fısıldarmış gibi çırpınan kalbini hissediyordu. Nemli avuçlarıyla yanaklarından aşağı inen yaşları sildi. Dudaklarına doğru akıyordu. Yağmura karışan gözyaşlarında onun tuzlu kokusunu tattı. 

Böyle bir felakete nasıl izin vermişti? Ah, görüyor muydu kederini sevdiği adamın gözlerini çağrıştıran, gri bulutlar? Islak toprak, hışırdayan yaprak, yağmurdan saklanan kırlangıç kuşu, evinin penceresinde kitap okuyan kadın? "Ah, çamurlar içinde oturmuş, kara sevdası için ağlayan kalbim! Ah, akılsız başım. Arsız duygularım! "

Kederle sızlandı. "Ah aptal, aptal kafam." 

"Yağmurun ortasında ıslanarak daha beter hasta olmaya mı çalışıyorsun?" Babasının sesi onu kederinden böldü. "Ya da kendi kendine bir tiyatro oyunu mu sergiliyorsun?"

Rana kederle haline baktı. Hafifçe gülümserken kalbi sızlıyordu. "Baba..." dedi ağlamaklı sesiyle. "Ben neden bu kadar beceriksiz bir insanım?"

"Haşa..." dedi babası ona tatlı tatlı kızarak. "Allah'ın bize, dünyaya gönderdiği tertemiz bir kalbin var senin. Kızımı kim üzdü bakayım?"

"Kendim." dedi Rana aksi aksi. 

"Bak buna inanırım. Çünkü sen öyle güçlü bir iradeye sahipsin ki, yalnızca kendini üzebilirsin. Kimseleri değil."

Rana yerinden doğrulduğunda üstünden sular damlıyordu. Perişan haliyle ona yaklaşan babasına baktı. Elinde eski, siyah bir şemsiye vardı. Şemsiyeyi açtı ve kafasına tuttu. 

"Bence şemsiye benden daha kuru..." diye takıldı Rana. "En azından onu ıslatmasaydın."

"Tüm yolu koşarak gelmediysen, bir tane bulutu tepende gezdirmiş olmalısın. Bu kadar ıslanmanın başka açıklaması yok."

"Var." Sanki tüm suç o çukurunmuş gibi kapı ağzında ki çukuru gösterdi. "Hani bunu tamir edecektin?"

"Eh, şimdi dersimi aldım."

Kalp İkizi (Umut Serisi 6)Where stories live. Discover now