23 | "Jeongguk, Jeongguk'um, benim Jeongguk'um."

3.5K 359 107
                                    

merhaba! sınav stresi, çalışma temposu, evden çıkamamanın getirdiği bıkkınlık yüzünden bir türlü yazacak ruh hâlinde olamıyorum. açıkçası kaldırsam mı diye düşündüm çünkü sizi bekletmek beni çok üzüyor fakat o kadar geldik, hâlâ okumaya devam edenlerle beraber sonuna dek götüreceğim. geç de olsa bölüm atacağım, lütfen msa'yı unutmayın😥

iyi okumalar, chanel kaçar!

Jeon, salonun bir kısmını büyük bir ölçüde kaplayan yılbaşı ağacının alt dallarına süsleri asarkan fazlasıyla ciddiydi. Eline aldığı süsün en güzel nerede olabileceğini düşünüyor, bir süre kaşlarını çatıyor, birkaç yer deniyor ve içine sinene dek dakikalarını tek bir süste harcamaktan çekinmiyordu. Aslında bunu yapmak için biraz geç bir vakitti zira tarihin ocağın birini vurmasına yalnızca birkaç saat vardı, fakat Seokjin özellikle süsleri yerleştirmemiş, Jeon'un asabilmesi için ağacı boş bir şekilde bekletmişti.

"Ne düşünüyorsun?" Taehyung, birkaç dakikadır aralıksız izlediği sevgilisinden gözlerini ayırmadan derin bir nefes verdi.

"Bir insanın yılbaşı ağacını sanki çok önemliymiş gibi büyük bir ciddiyetle süsleyecek hâle gelmesinin ne kadar üzücü bir şey olduğunu düşünüyordum." Odağını bozmadan gülümsediği sırada Namjoon bedenini onun yanına bırakıp gözlerini karşıya dikti.

"Ama mutlu, görüyorsun." Taehyung, elindeki kahveden bir yudum alırken başını salladı. Evet, Jeon'un gerçekten mutlu olduğunu biliyordu. Seokjin ona süslerle dolu kutuyu getirdiğinde gözlerinin nasıl parladığını görmüştü ve o çocuksuluk bir anlığına kalbinin ağrımasına sebep olmuştu.

"Taehyung!" Jeon, top şeklindeki süsleri ipinden tutup arkaya doğru döndü. "Bunları rastgele mi asayım sence, yoksa zikzak çizerek mi?"

"Zikzak daha hoş durabilir," diye mırıldandı hafifçe gülümserken. Çok üzülüyordu, gerçekten böyle anlarda çok üzülüyordu çünkü Jeon ne kadar yaralı olduğunun farkında bile değildi ve sanki bunu her geçen gün daha da fark etmekle cezalandırılmıştı Taehyung.

Jeon, ciddi bir ifadeyle başını sallayıp önüne döndüğünde iç çekti Taehyung. "Keşke onu daha önce bulabilseydim." Kahvesinden bir yudum daha aldı. "Bir şeylerin değişeceğini düşündüğünden değil, fakat en azından mutluluğa biraz daha erken kavuşabilsin isterdim."

"Mutsuz olmadığını söylüyor," diye mırıldandı Namjoon bacak bacak üstüne atarken. "Hiçbir zaman mutsuz olmadığını söylüyor hem de."

"Söylüyor," dedi ve bakışlarını Namjoon'a çevirdi. "Çünkü o kadar uzun süre mutsuzlukla boğuştu ki bu onun normali hâline geldi. Sıradan bir mutsuzluk onun için mutluluk hâline geldi çünkü geçmişinde yaşadığı hüzünden sonra her şeye şükredebilecek duruma geldi."

Namjoon, bir şey söylemek yerine bakışlarını karşısındaki çocuğa çevirdi. Jeon'un burada olmasına alışmaya başlamıştı, o hâlâ kendisi için bir şey ifade etmiyordu, yalnızca yakın arkadaşının sevgilisiydi fakat yavaş yavaş ona alışıyordu. Üstelik, Seokjin'in onu tamamen kabullendiğini biliyordu, dün akşam yılbaşı ağacını kurduktan sonra süsleri takmak istemişti fakat Seokjin özellikle ondan yapmamasını rica etmiş, süsleri Jeon için saklamıştı. Onun bu ani ilgisinin sebebini bilmiyordu, aslında. Belki Jeon'un ona sarılarak uyuduğu geceydi, belki de sadece onun nasıl biri olduğunu gördükçe ona daha farklı yaklaşmaktan kendini alamamıştı fakat her şekilde kesin olan bir şey vardı: Seokjin gerçekten Jeon'a değer vermeye başlamıştı.

Çok değil, birkaç dakika sonra Namjoon sofrayı hazırlamak için ayaklanmış ve yerine Jeon gelmişti. Koltuğa oturduğunda bile gözlerini yılbaşı ağacından çekememiş, ilgiyle gözlerini ağacın her bir yanında gezdirmişti.

my strange addiction ;; taekookWhere stories live. Discover now