-FİNAL- 15. Bölüm: Yine Yeniden

125 12 3
                                    

Bu sefer diyebileceğim çok bir söz yok. Hatalıydım belki ama bunu yapmalıydım. Ne kadar cani, bencil bir yol olsa da...

Toprak'ı bayılttıktan sonra kendimde değildim. Her şey bir anda gerçekleşmişti ve geri dönüşü yoktu. Zor yolda olsa bu olay gerçekleşecekti. Zorundaydı...

Sırayla tüm elementleri arabaya yerleştirdim. Saat gecenin üçü olduğunda daha anca yola çıkıyorduk. Arabayı ehliyetimin olmamasına rağmen ben kullanıyordum. Elementler ise arkada mışıl mışıl uyuyorlardı. Yaptığım şeyin ne kadar doğru ya da ne kadar yanlış olduğunu bilmiyordum fakat yapıyordum. Duygularımın olmaması bir işe yarıyordu en azından. Sadece arabayı sürüyordum, sadece önüme bakıp arabayı sürüyordum...

Yine yeniden karanlığa giriyorduk. Bizim olmamız gereken yer karanlıktı. Bizim kaderlerimiz doğduğumuzdan beri belliydi. Kaderlerimiz hep karanlığı işaret ediyordu. Oraya girip orayı aydınlatmamız gerekiyordu. Zor da olsa...

Yolun yarısına gelince arka koltukta bir hareketlilik oldu. Galiba birisi uyanıyordu. Arabayı sürdüğüm için arkama bakamıyordum. Stres olmaya başlamıştım.

Toprak: "Luna?"

Kahretsin! Toprak uyanmıştı ve arkama bile dönemiyordum.

Toprak: "Luna ne oluyor? Neredeyiz? Bizi nereye götürüyorsun!"

Luna: "Toprak! Bir şey yok! Geri uyu!"

Toprak: "En son- En sonra kafama bir kürekle vurduğunu hatırlıyorum?! Bir dakika. Luna hemen arabayı durdur!"

Luna: "Toprak yapamam!"

Toprak: "Luna durdur dedim!"

Toprak arkadan direksiyona müdahale etmeye çalışıyordu. Kaza yapacaktık!

Luna: "Toprak dur! Kaza yapacağız!"

Toprak: "Asıl sen dur!"

Arabayı hemen kenara çektim. Toprak'la itişmemiz devam ediyordu.

Luna: "AL! TAMAM KENARA ÇEKTİM OLDU MU?!"

Toprak: "LUNA SEN NE YAPIYORSUN? BİZİ NEREYE GÖTÜRÜYORSUN?!"

Luna: "Sadece işime karışma!"

Dediğim anda cebimden bu tür ihtimallere karşı tuttuğum içinde uyku ilacı olan iğneyi çıkarıp Toprak'a batırdım.

Toprak: "Luna- sen..."

Toprak yavaş yavaş bayılmaya başladığında stresten saçlarım darmadağın olmuştu. Kendime azıcık çeki düzen verip Toprak'ı arkaya düzgün bir şekilde yatırdım. Zaten aklıma bir sürü soru vardı, üstüne bir de Toprak'la uğraşmak beni çok yormuştu...

Karanlığın olduğu tünele varınca saatin sabahın dördü olduğunu gördüm. Hepsini teker teker karanlığın ortasında olan çembere yatırdım. Baygın olsalar da güçlerini hala kullanabilirler. Bunun içinde güçlerimi kullanmam gerekecekti.

"Artık her şey hazırdı... Yedi yılımı bunun için harcamıştım. Elementlerin birleşmesine... ama hala, hala içimde bir şeyler vardı... bunun yanlış bir fikir olduğunu, yapmamam gereken bir şey olduğunu söyleyen sesler vardı... İyi yönünden bakalım, artık kurtulacaktım. Her şey normale, eski haline dönecekti... Tabii bu vicdan azabıyla nasıl yaşarım bilmiyorum..."

Size bir şey söylememiş olabilirim... Elementlerin birleşmesi sandığınız kadar kolay bir işlem değil. Fedakarlıklar var. Canının feda olması gibi... Yani elementler birleşerek boşluğu kurtaracaklar evet ama elementler kendi canından olacak... Şu an beni nasıl gördüğünüzü düşünmek beni çok üzüyor ama artık kurtulacağım... Artık özgür olacağım... Bunlar için daha hiç tanımadığım elementleri feda etmek çok da zor olmamalı. Değil mi? Öyle sanıyordum.

Her şey yerindeydi. Artık ritüele başlayabilirdik...

"Qui affecto protego, mixtisque iubas serpentibus et posteris meis stirpique."

Bunu dedim ve ağlamaya başladım. Bu vicdan azabı, bu şey, çok ağırdı. İlk defa böyle bir şey hissediyordum. Sonra bir anda Ateş'in gözleri açıldı...

Ateş: "Bunu yapmak zorunda değilsin..."

Sonra Hava'nın;

Hava: "Kalbini dinle..."

Sonra Su'yun;

Su: "Bu vicdan azabına gerek yok..."

Ve en sonda Toprak'ın;

Toprak: "Beraber çıkalım bu karanlıktan..."

"Çok üzgünüm... Bunu, bunu size yaptığım için... Beni affedin..."

Gözümden tek tek yaşlar akıyordu. Aslına hiçbirinin gözleri açık değildi. Bu karanlığın gücünden ve benim duyduğum vicdan azabından görüyordum bu halüsinasyonları...

Sonra kimi gördüm biliyor musunuz? Babamı... Babamı ve annemi... Bana- bana bunu yapmamamı söylüyorlardı. Ama artık çok geçti...

"Baba! Anne! Bir kere, bir kere saçımı okşasanız?"

Ben buydum... Duygulardan mahrum kalmış, ailesi olmamış, sevgi görmemiş bir çocuktum. Şimdi de, şimdi de hayatım için savaşıyordum. Yaşayacaktım. Bu vicdan azabı da olsa yaşayacaktım...

"Ben- Ben çok üzgünüm... Size kendimi yanlış tanıttığım için, bencil olduğum için, İstediğiniz insan olamadığım için..."



(10 yıl sonra)

"Anne! Anne! Bana elementlerin hikayesini bir daha anlatır mısın??"

"Ah kızım... Tamam gel ama bu son kez. Tamam mı?"

"Söz veremem."

"İyi tamam hadi gel otur kucağıma."

"Geldimm..."

"Elementler, hep beraberlerdi... Hiç ayrılmazlardı. Zaten ayrılsalar bile, bir türlü yolunu bulup bir yerde tekrardan birleşirlerdi. Hayatın kanunu böyle."

"Anne peki beşinci element?"

"Beşinci element?"

"Yani boşluk?"

"Kızım bu nereden çıktı?"

"Bilmiyorum, içimden geçti."

"Ama nasıl? Neyse... Ne diyordum? Heh. Elementler hiç bir türlü birbirlerinden ayrılmazlar, ayrılamazlar... Ne olursa olsun!"

"Anne kapı çaldı! Ben açıyım mı??"

"Bu saatte mi? Ben bakarım. Bekle burada kızım."

"Bu saatte kim gelir ki? Allah Allah..."

Kapıyı açtım ve gördüğüm şey geçmişimi, geleceğimi etkileyebilecek kadar güçlüydü...

"Luna?"

"Ateş?"






_________________________






Herkese selamm^^ Gördüğünüz gibi bu final bölümüydü fakat bence burada bitmemeli. Yani belki ikinci bir kitap çıkabilir^^ Kitap diyorum çünkü başka ne denir? Ayrıca eğer elimde imkan olursa bu kitabı direk basacağım merak etmeyin... Şimdilik görüşürüz <3

ELEMENTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin